Büyülü Gerçekçilik (Magic Realism) Akımı
Büyülü gerçekçilik, akıl sınırlarını zorlayan, mantık dışı öğeleri, sihirli şeyleri içinde barındıran ve bunları düşülkesel (Fr. utopique) ya da karşı-düşülkesel (Fr. dystopique) bir kurgu düzleminde ortaya koyan bir akımdır. Postmodern edebiyatın içinde bir yönelim ve bazı durumlarda bir teknik olarak da karşımıza çıkan büyülü gerçekçilik, kendine özgü nitelikleri ve bu nitelikler çevresinde üretilen sanat yapıtlarının doğası dikkate alınarak birçok eleştirmen tarafından özgün bir sanat akımı olarak değerlendirilir.
Büyülü gerçekçilikte (magic realism) “magic” terimi yaşamın gizemlerini ifade ederken, büyüleyici (magical) ve olağanüstü (marvellous) gerçekçilik sıra dışı olayları, özellikle ruhsal ve mantık ötesi olayları anlatır. Büyülü (büyüleyici) gerçekçi yapıtlar büyülü olaylar ya da nesneler, hayaletler, birden ortadan kaybolmalar, mucizeler, sıra dışı masallar ve ilginç atmosferler içermektedir. Bunlar, herhangi bir sihirbazlık gösterisindeki olaylardan farklıdır. Bu tür sihirlerde yanılsama doğaüstü bir şey olmuş gibi gösterilir, oysa büyülü gerçekçilikte sıra dışı bir şey gerçekleşir.
Büyülü Gerçekçilik (Magic Realism) Akımı, 1985’li yıllara kadar Türkçede büyülü gerçekçilik ya da olağanüstü gerçekçilik olarak çevrilebilecek iki farklı kavramla birlikte anılmış ancak 80’li yıllardan sonra büyülü gerçekçilik kavramı akımın genel adı olarak benimsenmiştir.
Terim olarak ilk defa Alman sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından değiştirilmiş gerçekliği gösteren bir tabloyu tanımlamak için kullanılan büyülü gerçekçilik; Massimo Bontempelli, Ernst Jünger ve Gilbert Keith Chesterton gibi yazar ve eleştirmenler aracılığıyla Almanya, İtalya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde; Jorge Luis Borges, Julio Cortazar, Miguel Angel Asturias, Alejo Carpentier Carlos Fuentes ve Gabriel Garda Marquez ile de Yeni Dünya olarak anılan Latin Amerika ve Karayipler gibi iki anakara ve üç bölgede ortaya çıkmış ve buralardan dünyanın öteki bölgelerine yayılarak sanat ve edebiyat dünyasını etkilemiştir. Özellikle dünyada İngilizce konuşan ülkelerin edebiyatı ve eleştiri çevresinde son dönemde öne çıkan postmodernizm, sömürgecilik-sonrası, çok kültürlülük kavramları sorunsallaştıran kültürel çalışmalar bölümünde çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Bu çalışmalar, küreselleşen dünyada Batılılaşmanın etkisinde gelişen bir dünya edebiyatı olgusunu tartışmaya açmaktadır. Büyülü gerçekçilik akımı 1960’lı yıllardan itibaren özellikle Latin Amerika ülkelerinde büyük gelişme göstermiş ve 1980’li yıllardan sonra da Afrika’dan Asya’ya ve Avustralya’ya kadar yayılmıştır.
Büyülü Gerçekçiliğin Genel Nitelikleri
Büyülü gerçekçilik, içinde büyülü öğeleri barındıran gerçeklik anlayışı çerçevesinde, “düşsel/gerçekdışılık ile gerçekçiliği birbirine bağlayan” gerçekliğin postmodern bir görüntüsüdür. Bu akım, düşsel ile kurmaca arasında gerçekliğin üzerinde oynanan masalımsı bir oyunu andırmaktadır.
Genellikle fantastik türle karıştırılan bu akım, kimi yönleriyle fantastiği andırsa da temeldeki ayrım çok açık ve kesindir. Bu bağlamda, David Punter’in bu ayrıma ilişkin verdiği örneği burada anımsamak oldukça açıklayıcı görünmektedir: Eğer bir hayalet kahvaltı masanıza oturur ve siz de korkar, dehşete düşerseniz bu korku ya da fantastik olur. Ancak eğer, “Ah, bir hayalet; lütfen şu reçeli bana uzatır mısın?” derseniz büyülü gerçekçilik olur. David Punter, bu örneği büyülü gerçekçiliğin önemli niteliklerinden yalnızca birisini belirtmesi açısından yeterli bulmayarak şu eklemeyi yapar: “Ancak siz, ‘Ah, bir hayalet; lütfen şu reçeli bana uzatır mısın?’ dedikten sonra hayalet: ‘Benim büyükannem çok güzel soğan reçeli yapardı’ der ve siz buna karşılık ‘saçmalama, soğanın reçeli yapılmaz!’ derseniz, işte o zaman anlatı büyülü gerçekçi olur.
Büyülü gerçekçi romanın nitelikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
Büyülü gerçekçilik, fantastik öğelerden beslenen postmodern edebiyatın yeni bir ürünüdür.
Büyülü gerçekçilik anlatısı sömürgecilik-sonrası söylemde, düşlem ve gerçeklik gibi iki farklı niteliğin melez bir bireşimidir.
Anlatılarda doğa yasalarıyla açıklamanın olası olmadığı ve gündelik neden-sonuç bağıntısı mantığını tersyüz eden büyülü olaylar gerçekleşir.
Düşlemin tersine, büyülü gerçekçi romanlarda içinde yaşanılan dünya ayrıntılı olarak betimlenir, bu ayrıntılara içkin büyülü doğa ise metni gerçeklikten uzaklaştırır.
Okur, gerçek ile kurmaca, düşsel ile olgusal, doğa ile doğaüstü, tekinsiz ile olağanüstü, alışılmış ile alışılmamış arasında kalır. Ancak bu kusursuz bileşim, okuru şaşırtmadan gerçekleştirilir.
Büyülü gerçekçi bir roman sözlü edebiyat içinden doğan fantastik söylensel geleneğin bir yansıması olarak, cin, peri, hayalet ve değişik doğaüstü varlıkların örüntülediği söylenceler, törensel gelenekler ve halk öykülerinden yararlanır.
Büyülü gerçekçi romanın anlatıcısı, okurun büyülü ve tuhaf olandaki mantıksızlığın bilincine varmaması için, olaylar üzerinde hiçbir açıklayıcı bilgi vermeden ya da alaysılama tekniğine başvurarak, okur ile metin arasında bir uzaklık duygusu yaratır.
Melezleşme aynı zamanda, anlatıların zaman ve uzam birliğini bozarak, çevrimsel söylensel zamanı çizgisel süredizimsel zamanla harmanlar. Uzama gelince, coğrafi olarak saptamanın pek olası olmadığı, bunun yanında sınırsız bir imgelemeden doğan fantastik bir uzam değil, gizemli bir uzam söz konusudur.
Büyülü gerçekçi romanlarda, anlatı kişilerinin ruhsal durumlarına değil, eylemlerine ağırlık verilir. Bu romanlar, söylen, söylence, halk öyküleri, masalların değişik niteliklerinden yaralanırken varlık bilimsel, siyasal, uzamsal ve türsel sınırları görmezden gelir, yaşam ile ölüm, düşünce ile beden, madde ile ruh, gerçek ile düş, kendi ile öteki, erkek ile dişi arasındaki sınırlar ortadan kalkar. Bir arada olmalarının olası olabileceği düşünülmeyen dizgeler, yapılar ve evrenler kolaylıkla bir arada olabilir.
Türkiye’de Büyülü Gerçekçilik
Şaman Türk inancı ile Dede Korkut öyküleri, Anadolu büyülü gerçekçilik akımının temel göndergelerini oluşturur. Şaman inancında doğaüstü öğeler ile dinsel törenler, cin, peri, Hızır, nazar gibi büyülü ve gizemli olgu ve varlıklar halkın günlük yaşamının ve etkinliklerinin doğal bir bütünleyeni olduğu için, tüm bunlar büyülü gerçekçi Türk romancıları için doğal bir kaynak olmuştur.
Büyülü Gerçekçilik Akımının Temsilcileri
Yüzde yüz büyücü gerçekçilik akımının sınırları içerisinde değerlendirileceği iddia edilmese de bu çerçevede sıralanabilecek yazarlar şu şekildedir: Alejo Carpentier, Angela Carter, Ben Okri, Julio Cortazar, Carlos Fuentes, Curzio Malaparte, Francisco Tario, Gabriel Garcia Marquez, Günter Grass, Italo Calvino, Jorge Luis Borges, Latife Tekin, Michel Tournier, Miguel Angel Asturias, Mihail Bulgakov, Milan Kundera, Salman Ruşdi ve Yann Martel.
Comentarios