top of page

Çağdaş Türk Romanında Feminist Söylem ve Kadın Yazarlar

Feminist Söylem

Feminizm, kadınların erkeklere kıyasla daha güç şartlar altında yaşadıklarını, öğrenim görme, yükselme, toplum içinde saygın bir yer edinme gibi konularda haklarının yendiğini hissedip bunu dile getirme ve bu alanda mücadele etmeyi amaçlar. Feminist söylem de bu amaçlar doğrultusunda sesini yükseltmek, yazmak ve konuşmaktır. Türk edebiyatında kadın yazarlar tarafından sorgulanan bu haklar, başlangıçtan günümüze kadar birçok romanın konusu olmuştur. Türk romanında kadın haklarını ve kadınların yaşadıkları problemleri dile getiren kadın yazarlar, günümüzde edebiyat etkinliklerinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır.


Kadın Yazarlar

Kadının Türk toplumunda ve kültür hayatında evin içerisinden çıkışı Tanzimat’tan sonradır. Kızların eğitimine önem verildiği ilk kadın gazete ve dergilerinin çıktığı dönem bu dönemdir. İlk Türk kadın romancı olan Fatma Aliye Hanım (1864 -1936), önceleri Fransızca’dan tercümeler yapmış, sonraları ise Ahmed Midhat Efendi üslûbunu andıran romanlar yazmıştır. Fatma Aliye 1892’de yayımlanan “Muhaderat” adlı ilk romanında kadın problemlerini ele almaktadır. 1908 II. Meşrutiyet’e kadar Fatma Aliye Hanım, neredeyse tek kadın yazardır.


II. Meşrutiyet döneminde Halide Edip Adıvar (1882-1964), romanlarının kahramanlarını kadınlar arasından seçer.


Cumhuriyet Döneminde Yetişen İlk Kadın Yazarlar


Müfide Ferit Tek (1892 - 1971), Şükufe Nihal Başar (1896 - 1973), Halide Nusret Zorlutuna (1901 - 1983), Güzide Sabri Aygün (1886 - 1946); Cumhuriyet’in ilk döneminin kadın yazarlarıdır.


Müfide Ferit Tek (1892-1971), Aydemir (1918) isimli Turancı düşüncenin izlerini taşıyan romanıyla tanınmıştır. Pervaneler (1924), romanında ise yabancı okullarda eğitim gören Türk kızlarının millî benliklerinden uzaklaşmaları işlenir.


Şükufe Nihal (1896-1973); Renksiz Istırap (1928), Yakut Kayalar (1931), Çöl Güneşi (1933), Yalnız Dönüyorum (1938), Çölde Sabah Oluyor (1951), Vatanım İçin (1955) romanlarında kadınların dünyasını anlatır.


Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984), romanlarını daha çok yaşadıkları ve izlenimleri çevresinde kurgulamıştır. Bu romanları; Küller (1921), Sisli Geceler (1925), Gülün Babası (1933), Büyükanne (1971), Aydınlık Kapı (1974), Aşk ve Zafer (1978) isimlerini taşır.


Bu dönemin bir başka yazarı da Güzide Sabri (Aygün)’dür. Güzide Sabri’nin romanlarında genç kızların ilgiyle okuyup heyecan duyacağı konular ele alınmış, ilişkiler bu tarzda düzenlenmiştir.

 

1950 Sonrasında Kadın Yazarlar


Milliyetçi-Maneviyatçı Görüşe Sahip Olanlar Ve Tarihsel Perspektifle Yazanlar


Yine Halide Edip Adıvar çizgisinin devamı diyebileceğimiz bu kadın yazarlar Millî edebiyat akımı içerisinde yetişenlerdir. Romanlarında milliyetperver bakış açısı çevresinde geleneğe bağlı kadın hâkimdir. Samiha Ayverdi (1906 - 1993), Safiye Erol (1900 - 1964), Emine Işınsu (1938), Sevinç Çokum (1943), Nazan Bekiroğlu, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu bu kadın yazarlarımızdandır.


Sâmiha Ayverdi (1905 - 1993), romanlarını daha çok tasavvuf düşüncesi çevresinde kurar. Ayverdi, olaylardan çok insanların iç dünyalarına yönelir. Romanlarındaki kişilerin büyük çoğunluğunu İstanbul’un aristokrat ve aydın kesiminden seçmiştir. Karakterler manevi boyutlarında büyük çatışmalar yaşar. Romanlarının sonu ders niteliğindedir. Sâmiha Ayverdi’nin romanlarındaki karakterler çeşitli kavram değerleri yüklenir. Dolayısıyla bu karakterlerin kendi içlerinde bir çatışması vardır. Ciğerdelen romanıyla tanınan Safiye Erol’un kadının dünyasını ele alan romanları da vardır.


Emine Işınsu Öksüz, romanlarında Türk toplumunun son kırk yıl içinde geçirdiği sarsıntıları, yaşadığı buhranları, kitlesel dalgalanmaları, sağ-sol şeklinde biçimlenen kutuplaşmaları, iyice hazmedilmemiş reçetelerle ve siyasal doktrinlerle kendilerine bir yer tutmaya çalışan ve yaşamlarını bunlarla yönlendiren dönemin gençliğini ve sorunlarını, kuşak çatışmasını, inanç buhranını ve bu buhrandan gönül yüceliğine ulaşmanın yollarını bir öğretmen yüreğiyle, bir anne duyarlılığıyla, içten ve yalın anlatımıyla öyküleştirir.


Sevinç Çokum, romanlarında sosyal ve tarihsel konulara yer verir. Kendi dönemini konu alan Zor’da (1977), 1970’li yılların sosyal ve siyasal olaylarını işler. Bizim Diyar’da (1978) ve Ağustos Başağı ’nda (1989) yakın dönem tarihsel olaylarını konu alır.


Bu grup içerisinde değerlendirebileceğimiz genç kuşak romancılar Nazan Bekiroğlu ve Fatma Karabıyık Barbarosoğlu’dur.


Toplumcu-Gerçekçi Çizgide Eser Veren Kadın Yazarlar


Toplumcu çizgide eser veren yazarlar, sosyal hayatın içerisinde kadının yerini ve yaşadığı çeşitli problemleri, toplumsal problemler çerçevesinde dikkatlere sunmuşlardır. Suat Derviş (1905-1972), Afet Ilgaz Muhteremoğlu, Sevgi Soysal (1936-1976), Füruzan Tekil (1935 -) bu bağlamda ilk akla gelen yazarlardır. Suat Derviş (1905 - 1972), yazıları ve romanlarıyla toplumcu edebiyatın öncülerinden kabul edilir. Romanlarının büyük bir kısmı tefrika halinde kalmıştır.

 

Suat Derviş, “toplumcu gerçekçi” ve “popülist” nitelemeleriyle iki farklı biçimde anılmış bir yazardır. Romanlarını çoğunlukla kadın kahramanların bakış açısıyla oluşturur. Olaylarda toplum hayatının çelişkilerini işler. Maddi imkân - imkânsızlık, toplumsal değerler -bireysel özgürlük gibi çatışmalar etrafında toplumun her kesiminden kişilerin rol aldığı vakalarda kadın, bireyliğini ve kimliğini kazanmak peşindedir. Kadın, bir bakıma toplumun yıpranmış davranış değerleri ile çatışma yaşar.


Sevgi Soysal (Nutku, Sabuncu) (1936-1976), Türk romanında kadın sorunlarını gündeme getirmiş yeni bir soluktur. Yürümek’ten (1970) itibaren konularını kendi hayatını, tanık olduğu olayları hareket noktası alarak eleştirel gerçekçi/toplumcu romanlara yönelir.


Füruzan Tekil (d. 1935), Güz Mevsimidir (1972) adlı uzun öyküsünde ve 47’liler’de, sol ideolojik söylemleri ön plana çıkarır. Berlin’in Nar Çiçeği’nde (1988)Almanya’daki Türk işçileri ile ilgili anılarını romanlaştırır.

1950 sonrasında İslâmî söylem ile romanlarını kaleme alan yazarlar da vardır. Bu yazarlar sadece İslâmî değerleri referans olarak alırlar.


Popüler Kadın Romancılar


Popüler roman kısaca halkın zevkine, ruhuna hitap eden eser anlamındadır. Halkın dili ve halkın ifadeleriyle dile getirilir. Ele aldıkları konu bakımından şu türlere ayrılabilir: Aşk romanları, polisiye romanlar, casusluk romanları, tarihsel romanlar, acıma duygusunu ateşleyen toplumsal romanlar, heyecan - macera - gerilim romanları, mizah romanları, ideolojik romanlar.


Bu tür romanlarda işlenen konular, günlük hayattan alınır. Eserler olay ağırlıklıdır. Yazarlar edebî endişeden uzaktır. Bu yüzden edebi değerleri yüksek değildir. Cumhuriyet dönemindeki popüler romancıların bir başka özelliği, romanlarının büyük bir bölümünün sinema filmi ve televizyon dizisi haline getirilmesidir. Bunun sebebi de, halkın zevkine ve duygularına hitap etmelerinden kaynaklanmaktadır. İsimleri bugün için pek hatırlanmayan bu romancılar, eserlerini halkın beğenisini göz önüne alarak yazmışlardır. Kerime Nadir Arzak, Muazzez Tahsin Berkant, Mebrure Sami Koray, Mükerrem Kamil Su, Cahit Uçuk, Peride Celal, Nezihe Muhittin, Sevda Sezer, Meliha İlksel, İpek Ongun bunlara örnektir. Bu romancıların 1940 sonrasında Türk halkına okuma alışkanlığı kazandırdığı inkâr edilemez. Hemen hepsi roman kaleme aldıkları dönemde en çok okunan yazar konumunda olmuşlardır.


Modern Akımların İzinde Yazan Kadın Romancılar


Modern akımların izindeki kadın yazarlar, genellikle dikkatlerini kadının iç dünyasına yöneltmişlerdir. Kadının problemlerini çağrışımlara dayalı olarak aksettirirler. Nezihe Meriç, Leyla Erbil bu tür yazarlardandır. Bu yazarlarda kadın kimliği daima ön plandadır. Ayrıca 1980’lerden itibaren roman yazmaya başlayanlar arasında Pınar Kür, Adalet Ağaoğlu, İnci Aral, Lâtife Tekin, Erendiz Atasü, Oya Baydar, Ayşe Kulin, Nazlı Eray, Aysel Özakın, Buket Uzuner, Elif Şafak toplumsal problemlerin yanında sanat endişelerini öne çıkarırlar, yeni biçimler denerler.


Bilinçaltı akımına uygun roman kaleme alan Nezihe Meriç’te kendi iç yalnızlığını sürdüren kadının dünyası vardır.


Adalet Ağaoğlu (1929), ilk romanından sonuncu romanına kadar 1950’li yıllardan itibaren Türk toplumundaki sosyal değişimleri kadını merkeze alarak anlatır. Romanlarında klasik anlatım tekniklerinin dışına çıkarak bilinç akışı, iç monolog gibi yeni anlatım teknikleri deneyen yazar Ölmeye Yatmak (1973), Fikrimin İnce Gülü (1979), Bir Düğün Gecesi (1979), Yaz Sonu (1980), Üç Beş Kişi (1984), Hayır (1987), Ruh Üşümesi (1991), Romantik Bir Viyana Yazı (1993), adlı romanlarının tümünde yaşadığı dönemi sorgulamıştır.


Kadın yazar kimliğiyle kendini gösteren Leyla Erbil (1931) tüm romanlarında tabuları yıkan bir düşünce ile okuyucunun karşısına çıkar. İlk romanı Tuhaf Bir Kadın’da (1971) kadının toplumdaki yerini sorgular.


Ayla Kutlu (1938), Bir Göçmen Kuştu O (1985), Hoşçakal Umut (1987), Kadın Destanı (1994), Emir Beyin Kızları (2000) romanlarını kaleme alır.


Oya Baydar (1940), ilk romanı Kedi Mektupları’nda (1993) kediler aracılığıyla toplumun baskıcı tutumunu gözler önüne sermeye çalışır. Bir yandan da 68 kuşağının iç hesaplaşmalarını anlatır. Hiçbir Yere Dönüş, Sıcak Külleri Kaldı, Erguvan Kapısı diğer kitaplarıdır.


Ayşe Kulin (1941), biyografi karakterli romanları ile ünlenmiştir. “Ayşe Kulin’in romanlarındaki kadınlar sosyoekonomik durumları birbirinden farklı olsa da fiziksel güzelliğe sahiptirler.


Aysel Özakın’ın (1942) Alnında Mavi Kuşlar (1978) romanı, feminist düşüncenin belirdiği eserlerden birisi durumundadır. Aysel Özakın, Genç Kız ve Ölümde’de (1981) Cumhuriyetin ikinci kuşağı gözüyle ilk kuşağı sorgular.

Pınar Kür (1943 -), romanlarında toplumsal problemleri ve kadınların çeşitli dertlerini işler. Pınar Kür romanlarında kadınların başkaldıran yönlerini öne çıkarır. Kadınların haklarını elde edebilmeleri için siyasal mücadelelerin içerisinde olmaları gerektiğini de işaret eder.


İnci Aral (1944) da daha önce üzerinde durduğumuz kadın yazarlar gibi kadın sorunlarını işleyen romanlar kaleme almıştır. Romanlarında şiirsel bir anlatım sergiler. Ölü Erkek Kuşlar (1991), Yeni Yalan Zamanlar (1994). Hiçbir Aşk Hiçbir Ölüm (1197), Mor (2003) romanlarına verilebilecek örneklerdir.


Nazlı Eray (1945 -) zengin hayal gücüne dayalı romanlar kaleme almıştır. Nazlı Eray ilk romanından sonuncusuna kadar gizemli ve hayal ile örülü bir dünyayı aksettirir. Romanlarında fantastik öğeleri kullanır. Eray’ın bütün romanlarında farklı anlatım teknikleri çevresinde bu hayal yolculuğu, yaşanan zaman dilimiyle birlikte vardır. Pasifik Günleri (1981), Arzu Sapağında İnecek Var (1989), Ayışığı Sofrası (2000), Sis Kelebekleri (2003) kitaplarından bazılarıdır.


Duygu Asena (1946) sadece yazdıklarıyla değil tartışmalarıyla da ismi feminizm ile özdeşleşmiş bir yazardır. Kadının Adı Yok (1987), yazıldığı dönemde feminizm tartışmalarını üst boyuta taşımış bir romandır.


Erendiz Atasü (1947) roman yazmaya kadın konusunu sorgulayarak başlar. Cumhuriyet devriminin olumlu etkilerine karşın Türk toplumunun halen ataerkil özellikler taşıdığını, kadının ezilmesi ve aile içi şiddet olaylarının yaygın biçimde sürmesine tepkilidir. “Erendiz Atasü, kadının kendini gerçekleştirmesi, haklarına kavuşması, birey olabilmesi konularını bir kadın yazar duyarlılığıyla öykü ve romanlarına ana izlek yapmakla kalmaz, sosyoloji, antropoloji alanlarından konuya ilişkin yayınları izler, edebî eserlerdeki iz düşümlerini de gözden kaçırmaz.


Buket Uzuner (1955 -) İki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri (1991) romanında, bir kadının düşsel ve fantastik dünyası vardır. Kumral Ada-Mavi Tuna (1997) romanının birinci dereceden kişisi Tuna’yı hareket noktası alarak geri dönüşlerle ve metaforik bir anlatım tekniğiyle kaleme alınmıştır.


Latife Tekin (1957), toplumsal ve siyasal çatışmaları konu alan romanlar yazdı. Berci Kristin Çöp Masalları (1984), anlatım tekniği ve ele aldığı konu bakımından ilgi çekicidir. Bu romanda, masal öğeleri ve metafora dayalı dil malzemesi eşliğinde gözler önüne serer. Unutma Bahçesi (2004) romanında farklı anlatım teknikleri ile döneminin sanat dünyasını ve siyasal olaylarını anlatır. Sevgili Arsız Ölüm (1983), Gece Dersleri (1986), Buzdan Kılıçlar (1989), Aşk İşaretleri (1995) romanları da toplumsal ve siyasal çatışmalar ekseninde kurulmuştur.


Elif Şafak (1971), ilk romanı Pinhan (1997) ile tarih ile masalın iç içe girdiği bir anlatımla eleştirmenlerin dikkatini çekmiştir. Şehrin Aynaları (1999), Mahrem (2000), Bit Palas (2002), Araf (2004); Elif Şafak’ın günümüz okuyucusu tarafından beğenilmesini sağlayan romanlardır. Baba ve Piç (2006), Siyah Süt (2006), Aşk (2009) adlı romanları da geniş okuyucu kitlelerine ulaşmıştır. Günümüzün en çok okunan ve roman yazmaya devam eden kadın yazarlarındandır.


Veda-Esir Şehirde Bir Konak-Ayşe Kulin

Roman, yazarın ailesinin Millî Mücadele yıllarında yaşadıklarını konu almaktadır. Yazarın, Millî Mücadele yıllarında Maliye Nazırlığı yapan dedesi Ahmet Reşat Efendi’nin, Anadolu’da gelişen Millî Mücadele hareketi ile Padişahın yanı başındaki İstanbul Hükümeti arasındaki kararsızlığı ve İstanbul Hükümetinden yana tavır alması, aile bireylerinin yaşama tarzları ile birleştirilerek anlatılmaktadır. Veda Esir Şehirde Bir Konak isimli roman, Millî Mücadele yılları İstanbul’undan, kadınlar çevresinden, onlarınyaşadığı bir konaktanhareketle, farklı ilişkiler yumağıyla, merkeze Kemal ve Ahmet Reşat Bey’i koyarak, görüntüler sunmaktadır.

 

Comments


bottom of page