Kapsayıcı Öğrenme Ortamları
Uzman Öğretmenlik Eğitim Programı ve Başöğretmenlik Eğitim Programı Çalışma Notları: Eğitimde Kapsayıcılık - Kapsayıcı Öğrenme Ortamları
Kapsayıcı öğrenme ortamlarının temel özelliklerini aşağıdaki maddeler ile açıklayabiliriz.
Kapsayıcı öğrenme ortamları:
1. Sınıfın fiziksel özelliklerini geliştirme/iyileştirmeyi sağlar.
2. Öğrencilerin sınıfa uyumunu sağlar.
3. Öğrencilerde aidiyet duygusu oluşturmaya çalışır.
4. Öğretmenin ve öğrencilerin demokratik tutumlar sergilemesine yardımcı olur.
5. Öğrencilerin içsel motivasyonunu arttırmayı sağlar.
6. Öğrencilerin okula uyumunu sağlar.
7. Çocukların ilgisini çekecek ve yeteneklerini geliştirecek özellikler taşır.
8. Çocukların kendilerini güvende hissetmelerini sağlar.
9. Bireylerin duygularını ifade etmelerine imkân tanır.
10. Sağlıklı bir öğrenci-öğrenci iletişimi kurmaya yardımcı olur.
11. Sağlıklı bir öğrenci-öğretmen iletişimi kurmaya yardımcı olur.
12. Öğrencilere birey olarak değer vermeye imkân tanır.
13. Öğrencilerin duygu ve düşüncelerine değer verir.
14. Çevresel kaynaklar ile desteklenebilir.
15. Her bireyi kabul eden olumlu bir sınıf atmosferinden oluşur.
16. Bireylerin farklılıklarına saygı duymayı sağlar.
17. Bireylerin farklılıklarına saygı duyularak sınıf ortamının düzenlenmesini gerektirir.
18. Hijyenik bir öğrenme ortamı sağlar.
19. Farklılaştırılmış öğrenme materyalleri kullanmayı gerektirir.
20. Farklılaştırılmış ve zenginleştirilmiş yöntem ve tekniklerin kullanımına imkân verir.
21. Demokratik bir sınıf yönetimini sağlar.
22. Öğrenciler için aktif bir öğrenme ortamı oluşturmayı sağlar.
23. Bilginin öğrenciler tarafından yapılandırılmasını sağlar.
24. İşbirlikli bir öğrenme ortamı oluşturmayı sağlar.
Kapsayıcı öğrenme ortamlarının temel özelliklerini bilmek bu ortamları oluşturmak için atılacak en önemli adımlardan birisidir. Öğrenme ortamlarının yukarıda listelenen özelliklerine dikkat edildiğinde ortamların yalnızca donanımsal bileşenlerden oluşmadığı göze çarpmaktadır. Bu ortamların farklı bileşenleri bulunmakta ve bu bileşenler sayesinde çocukların çok yönlü desteklenmesi amaçlanmaktadır.
1. Öğrenme Ortamlarının Bileşenleri
Yukarıda dile getirilen temel bazı özellikler esasen üç ana başlık altında gruplandırılabilir. Bu sayede kapsayıcı öğrenme ortamlarının nasıl olması gerektiği hakkındaki düşüncelerimiz de daha net ve anlaşılır olacaktır.
Fiziksel Ortam
Günümüzde birçok eğitim öğretim kurumunda fiziksel ortam geleneksel eğitim metotlarına uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Bu nedenle ortamların kapsayıcı eğitime adaptasyonu gerekmektedir.
Öğrenme ortamlarımızın fiziksel özelliklerinin yukarıda belirtilen kapsayıcı öğrenmenin göstergelerini yansıtacak şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Bu düzenlemeler öğrencilerimizi destekleyecek ve zengin bir ortamda öğrenme yaşantısına girmelerini sağlayacaktır. Sınıf ortamımızın fiziksel özelliklerinin kapsayıcı eğitim odaklı dönüşümünde öğrencilerimizin birbirinden farklı özelliklerini güçlendirecek ve destekleyecek şekilde yapılandırmaya özen göstermeliyiz. Öncelikle öğrencilerimizin yeteneklerini, ilgi ve ihtiyaçlarını, çevre ve öğretim hedeflerini bilmeliyiz. Bunları öğrendikten sonra bu ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan düzenlemeleri daha kolay bir şekilde yapabiliriz.
Fiziksel öğrenme ortamının, öğrencilerin ihtiyaçlarına ve öğrenme amaçlarına uygun olarak düzenlenmesi kapsayıcı eğitimin sağlanması açısından gerekmektedir. Öğrenme ortamının fiziksel özellikleri sadece öğrenme üzerinde değil öğrencilerin okula ve sınıf ortamına uyum sağlamasında da etkilidir. Yukarıdaki görseller farklı dönemlerde ihtiyaçların ve ortamların değişimini özetlemektedir.
Öğrenciler uygun çevre koşulları bulduklarında gelişim için yeni fırsatlara da erişmiş olurlar. Bu nedenle öğrenme ortamlarının çocukların gelişim özellikleri ve öğrenme ihtiyaçları dikkate alınarak yeniden düzenlenebilir olması, gerektiğinde değişiklik yapmaya uygun olması öğrenme süreçlerine destek olabilecektir.
Farklı özelliklere sahip öğrenciler ile birlikte bütün öğrencilerin öğrenme ihtiyaçları dikkate alınarak öğrenme ortamını zenginleştirmelisiniz. Öğrenme ortamının vazgeçilmez birtakım unsurları bulunmaktadır. Bunlar ortamın fiziksel özellikleridir. Öğretmenler bu ortam özelliklerinin farkında olarak öğrencilerin bireysel öğrenme ihtiyaçlarına göre gerekli değişiklikleri ve düzenlemeleri yapabilmelidir.
Öğrenme Ortamının Fiziksel Özellikleri
Fiziksel açıdan öğrenme ortamlarının en temel özellikleri:
1. Sınıfın büyüklüğü
2. Öğrenci sayısı
3. Sıcaklık
4. Işık
5. Renk
6. Gürültü
7. Temizlik
8. Yerleşim düzeni
şeklinde sıralanabilir. Bu özellikleri öğrencilerin rahat hissedebilecekleri bir şekilde, seviyede ve nitelikte hazırlamak/düzenlemek öğrenme ortamını fiziksel açıdan düzenlemenin ilk adımıdır. İdeal fiziksel özelliklerin neler olabileceği birçok kaynakta yer almaktadır. Bu nedenle burada tek tek alınmamıştır.
Sınıf ortamında yapacağınız düzenlemelerde öğrencilerinizin ihtiyaçlarını temel alarak öncelikle fiziksel düzenlemeler yapmalısınız. Bunun için öğrencilerinizi çok iyi tanıyor olmalısınız. Bazı öğrencilerinizin farkında olmadığınız ihtiyaçları olabilir. Öğrencilerin ihtiyaçlarına göre öğrenme ortamlarını zenginleştirmeniz öğrencinin motivasyonunu yükselteceği gibi, öğrencilerin öğretim süreçlerine katılımını da kolaylaştırır. Bu sayede öğrenciler zengin öğrenme yaşantılarına kavuşur ve daha kalıcı öğrenmelerin gerçekleşmesi sağlanabilir.
2. Psikososyal Açıdan Öğrenme Ortamları
İnsan biyo-psikososyal bir varlıktır ve ancak bu öğeler açısından sağlıklı olması durumunda kendini gerçekleştirmesi mümkündür. Bu bölümde de öğrenme ortamlarının nasıl kapsayıcı psikososyal ortamlar haline getirilebileceği konusunda bilgiler verilecektir. Öğrenme ortamının psikososyal açıdan sağlıklı olabilmesi için öğrencilerin bu alandaki ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bu anlamda eğitimcilerin öncelikle öğrencilerin psikososyal ihtiyaçlarını bilmeleri gerekmektedir. Eğitimciler öğrencilerin bu alandaki ihtiyaçlarını belirlemek için çeşitli envanterler kullanabilirler; bu bölümde bu envanterlere örnekler verilecektir. Psikososyal ortamın sağlıklı olabilmesi için eğitimciler bazen farklı kişilerden de destek alabilirler.
Öğretmenler psikososyal ortamı hazırlarken:
• Ailelerden,
• Rehberlik servisinden,
• Okul idaresinden,
• Diğer öğretmenlerden yardım alabilirler.
Öğrencilerin de öğrenmeye karşı güdülenebilmeleri için şu beş temel psikososyal ihtiyaçlarının karşılanmış olması gerekir:
Özgürlük: Bireyin karar vermesi, hareket edebilmesi ve sağlıklı tercihler yapabilecek olgunluğa erişmesini sağlar. Özgürlük, bireyin içinden geldiği gibi davranması ve hayatının kontrolünün mümkün olduğunca elinde olduğu duygusunu yaşamasıdır.
Güç: Bireyin kişisel gelişmesini ifade eder. Bunun içinde bireyin bilgi ve beceri kazanması, yaşam kalitesini arttırmaya çalışması, başarıya yönelmesi ve kendini değerli hissetmesi bulunur.
Ait olma: Bireyin içinde bulunduğu aile başta olmak üzere, akran, sosyal çevre ve toplum ile uyumlu bir biçimde yaşaması için gerekli olan sevgiyi alması ve gösterebilmesidir. Birey içinde bulunduğu sosyal sistemdeki ilişki ve iletişim ağının bir parçası olduğunu hissederek ait olma duygusunu giderebilmektedir.
Güvenlik: Tüm insanlar temel yaşam gereksinimlerinden mahrum yaşayamazlar. Bunlar barınma, beslenme ve güvenlik gibi faktörleri içerir. Öğrencilerin öğrenmeye karşı motivasyonları açısından değerlendirildiğinde örneğin güvenlik farklı şekilde ele alınabilir. Belirli bir özelliğinden dolayı okulda zorbalığa uğrayan bir çocuk için okul güvenli bir yer olmaktan çıkacaktır.
Eğlence: Eğlence ihtiyacı oyun, eğlenme ve öğrenmeyi içerir. Çocukların işbirliğini ve diğerleriyle geçinmeyi öğrenmelerini sağlar. Stresin azaltılması, yaratıcılığın ortaya çıkarılması ve kişiler arası ilişkilerin kurulmasına da olanak sağlar.
Psikososyal ihtiyaçlar karşılanmadığında bireyler bazı riskler ile karşı karşıya kalmaktadır. Çocukları bu risklerden korumak için öncelikle bu riskleri bilmemiz ve haberdar olmamız gerekmektedir. Aşağıdaki tabloda karşılaşılabilecek risklerden bazıları bulunmaktadır.
Psikolojik İhtiyaçlar | Psikolojik ihtiyaçlar aile/ öğretmen desteği ile olumlu bir şekilde karşılandığında | Psikolojik ihtiyaçlar aile/ öğretmen desteği ile olumlu bir şekilde karşılanmadığında |
---|---|---|
Ait olma | Sınıf ortamında kabul gördüğü için kendini okula ait hisseder. Güzel arkadaşlıklar kurar. Okula devamına dikkat eder. Okula devam başlı başına bir koruyucu faktördür. | Kendini kabul edecek okul dışı gruplara yönelir. Çeteler, örgütler vs. |
Güç | Aileden/öğretmenden destek gördüğü için derslerde başarı göstererek kendini güçlü hisseder. | Kendini güçlü hissetmek için arkadaşlarıyla kavga eder, okulda sigara içer, kuralları ihlal eder. |
Özgürlük | Sınıf içerisinde seçenekler oluşturarak seçimi öğrenciye bırakmak, kendisini özgür hissetmesini sağlar. | Verilen sorumluluk ve görevlere nedensiz itiraz ederek karşı gelme, yapmama. |
İyi arkadaşlıklar kurması desteklenirse oyun, eğlence gibi ihtiyaçlarını karşılarken akademik başarısı da artar. | Eğlenme amaçlı arkadaşlarının özellikleri ile dalga geçer. | |
Güvenlik | Okulda kendini güvende hisseden çocuk okula isteyerek gelir. Akranlarıyla sağlıklı ilişkiler kurar. | İçine kapanır. Tedirgin ve kuşkulu tavırlar sergiler. Öğrenmeye karşı motivasyonu ve başarısı düşer. |
Öğrencilerin psikososyal ihtiyaçlarına önem veren öğretmenlerin bazı özellikleri aşağıda verilmiştir.
• Bağ kuran: James Comer diyor ki “Değerli bir öğrenme ancak dikkate değer bir bağ kurularak oluşur”. Çünkü her şey bununla başlar. Öğrencilerinizin yaşamış olduğu bir sorunla ilgili sizin başınıza gelmiş bir anınızı anlatmanız, onlarda sizin tarafınızdan anlaşıldıkları hissini oluşturur. Çünkü insanlar kendi kültürlerinden ya da benzer yaşam deneyimlerinden gelmiş insanlarla çok daha kolay etkileşime geçerler. Öğrencilerinizle daha güçlü bağlar kurmak ve daha sıcak bir atmosfer oluşturmak için başka stratejiler de işe koşulabilir. Öğretmen öğrencisiyle doğru bir bağlanma ilişkisi kurduğunda öğrenme süreci hem öğretmen hem öğrenci için kolay ve keyifli bir hal alır.
• Öğretmekten zevk alan: Öğretmenlik çok zevkli ve yüksek tatmini olan bir meslektir. Eğer sadece çocukları seviyorsanız ve onlara kalpten değer vermeye hazırsanız öğretmen olmalısınız. Siz onlarla eğlenmiyorken, çocukların da sizinle eğlenmesini veya öğrenmesini beklemek çok doğru olamayacaktır.
Ders sadece kitaptan okunursa bir fayda sağlamayacaktır, ancak interaktif bir tutum sergilendiğinde hem öğrenci hem öğretmen dersten keyif alacaktır. Öğretmen öğretmenlik yaptığı süre içerisinde keyif almalı ve dolu dolu yaşamalıdır.
• Sürece değer veren: Öğretmenler sonuç değil süreç odaklı olmalıdır. Öğrencinin sonuçta elde ettiğine değil süreçte ne kadar yol aldığına bakmalıdır. Çünkü her öğrencinin hazır bulunuşluk düzeyi veya öğrenme hızı aynı olmayabilir. Öğretmenler bu bireysel farklılıkları öğretme süreci içerisinde dikkate almalıdır.
• Geri bildirim veren: Geri bildirim nitelikli öğrenmenin en önemli öğelerinden biridir ve öğretmenlerin verdiği geri bildirim yapıcı olmalıdır. Geri bildirim verirken öğrencinin kişisel özellikleri dikkate alınarak öğrenme hevesini kırmadan geri bildirim vermek önemlidir.
• Fark yaratan: Öğretmenlik büyük sorumluluk gerektiren bir iştir ve öğretmenler her zaman klasik öğrenme stillerinin içerisinde kalmamalıdırlar. İnsanın sürekli değiştiği günümüz dünyasında öğretim yöntemleri de değişmelidir. Öğretmenler çağın içerisinde kalarak sınıflarında veya okullarında fark yaratmalıdır. Unutulmamalıdır ki öğrencilerin hayatlarına dokunan, onların hayatlarında bir fark yaratan öğretmenler öğrencilerinin hayatlarında her daim hatırlanacak bir pozitif etki bırakacaklardır.
• Standartları olan: Öğretmenler öğrencilerinin başından itibaren kabul edilebilir ve kabul edilemez konuları bildiklerinden emin olmalıdır. Bunun için zaman zaman hatırlatmalar yapmak gerekir. Öğrencilerin sürekli en iyi davranışı sergilemesini ve en iyi başarıyı yakalamasını isteyen öğretmenler bunu kendi öğretmenlik hayatları içinde sürekli hatırlamalıdır. Gelecekte ne olur ne biter bilemeyiz, fakat belli standartları olan bireyler her zaman hayatın içerisinde kendilerine bir yer bulacaktır.
• İlham alan, ilham veren: İnsan doğası doğuştan yaratıcılığa odaklıdır. Fakat bazen bu yaratıcılık körelebilmektedir. Öğretmenler alanındaki uzman öğretmenlerden, kaynaklardan hatta Youtube videolarından ilham almalı ve kendi öğrencilerine ilham vermelidir. Öğrencilerin yaratıcılık duyguları geliştirilmelidir.
Psikososyal açıdan sağlıklı öğrenme ortamlarının bir başka özelliği de bu ortamlarda farklılıklara değer verilmesidir. Günümüzde teknolojinin hızla değişimi, ülkelerin ekonomik ve toplumsal birliklere doğru yönelmesi gibi faktörler farklı kökenlere ve kültürlere sahip insanların bir arada, birbirlerini anlayarak yaşamalarını gerektirmektedir. Farklılıklara saygı duyulan ortamlar oluşmasını engelleyen ve ayrımcılık yapılmasına yol açan en önemli etken kişilerin önyargılarıdır. Çocuklar insanları ırk, din, etnik köken, cinsiyet, dış görünüş gibi özelliklere göre ayırmayı, kendilerine benzemeyeni sevmemeyi ve hatta nefret etmeyi çoğunlukla ebeveynlerinden, diğer yetişkinlerden ve akran gruplarından öğrenirler. Çünkü yetişkinler isteyerek veya istemeden çocuklara kendi kalıplaşmış tutumlarını aktarırlar. Örneğin, televizyon programlarında, filmlerde, sosyal medyada, sanal ortamlarda belli ırkların ya da toplumların yetişkinler tarafından önyargılı bir şekilde etiketlenmesi çocukların bu toplumlara karşı olumsuz tutum geliştirmelerine neden olur. Dolayısıyla birbirinden çok farklı özelliklere sahip insan ve grupların bir arada, uyum içinde yaşayabilmesi için bir uzlaşma kültürünün yaratılması ve farklılıklara saygı göstermenin öğrenilmesi gerekmektedir.
Psikososyal Bir Özellik Olarak Motivasyon
İç ve Dış Motivasyon Nedir?
Dış motivasyon bir davranış sergilemeye motive olduğumuzda veya ödül alma ya da cezadan sakınmak için bir eyleme tutunarak gerçekleşir. Dış motivasyonun sonuçlarını içeren davranış örnekleri şunlardır:
• Daha iyi not almak için ders çalışma
• Ebeveynlerin vereceği cezadan sakınmak için kitap okuma
• Ödül kazanmak için bir spor dalıyla ilgilenme
• Okulda burs kazanmak için rakiplerle yarışma
Tüm bu örneklerde davranışlar ödül kazanmak veya olumsuz bir durumdan sakınmak için yapılır. İç motivasyon kişisel faydayı içerir. Kişi bir davranışı dışarıdan alacağı ödül için değil kendisi için yapar. İç motivasyonun sonuçlarını içeren davranış örnekleri:
• Keyif alabileceği bir spor türüne katılma
• Eğlenmek için kelime oyunları oynama
• Dünyayı tanımak için kitap okuma
Tüm bu örnekler kişinin davranışlarının içsel motivasyonla yapılmasını sağlar.
İki motivasyon türü için ayırt edici temel fark dış motivasyonun bireyin dışında iç motivasyonun ise bireyin içinde ortaya çıkmasıdır. Araştırmalar, aşırı dışsal ödülün içsel motivasyonun azalmasına neden olduğunu kanıtlamıştır. Örneğin bir çalışmada, oyuncağıyla oynayan bir çocuğun oyuncağıyla oynadığı için ödüllendirilmesi çocuğun oyuncağa karşı ilgisini azaltmıştır. Bazı durumlarda insanlar içsel bir motivasyonla harekete geçmezler. İşte bu tür durumlarda dış motivasyon kişiyi yeni yetenekler kazanması için motive edebilir ya da kişinin gerçekte ilgisinin olmadığı bir duruma/nesneye ilgisini çekmek için kullanılabilir. İçsel motivasyonda ise kişinin eylemi sürdürmesi için doğal bir istek vardır. Çünkü kişi yapmaya değer eylemi kendisi keşfeder ve yapar.
İç ve dış motivasyon öğrenme için önemli olduğundan her ikisini de doğru ve yerinde kullanmak gerekir. Dış ve iç motivasyonu etkileyen üç temel faktör vardır:
1) Beklenmedik dışsal ödül içsel motivasyonu azaltmaz. Mesela, öğrenci öğrenmekten keyif aldığı bir konudan sınava girdiğinde, testten iyi not alır. Bunun üzerine öğretmen öğrencinin hoşlanacağı bir hediye almaya karar verir. Doğru kullanılırsa bu ödül, öğrencinin konuyu öğrenmek için duyduğu içsel motivasyonu etkilemez. Fakat aşırı kullanılırsa öğrenci beklenti içerisine girebilir.
2) Övgü, içsel motivasyonun artmasını sağlar. Araştırmacılar pozitif övgünün ve geri bildirimin kişinin içsel motivasyonunu arttırdığını ortaya koymaktadır.
3) Kişi görevini tamamladıktan sonra dışsal ödül verildiğinde içsel motivasyon azalır. Mesela, anne ve babanın çocuk ödevini yaptıktan sonra onu her defasında övmesi, çocuğun gelecekte görevlerini tamamlaması için iç motivasyonunu bulamamasına neden olur.
İçsel Motivasyon Nasıl ve Neden İşe Yarıyor?
Hepimizin dışarıdan kontrol edilmek yerine kişisel özerkliğe, özgür iradeye ve kendi seçimlerimizi yapmaya yönelik içsel bir ihtiyacımız bulunur. Seçim, kontrol duygusunu hissetmekteki en gerekli öğedir. Bu nedenle derslerde geleneksel ve kontrolcü yaklaşımları değil içsel motivasyonu destekleyen yolları kullanmak gerekir:
1. Ne tür bir kitap okumak istersin?
2. Proje ödevi olarak ne yapmak istersin?
3. X’in resmini mi yapmak istersin, yoksa Y’nin resmini mi?
4. Ne öğrendiğini bir sunumla mı, bir rapor şeklinde mi, yoksa bir video olarak mı göstermek istersin?
Eğer bir seçim yapıldıktan sonra kontrol getireceksek, böyle bir seçim süreci öğrenciler için çok fazla işe yaramayacaktır.
Örnek: Bir sanat etkinliğinin ardından sınıfın temizlenmesi.
• Kontrolcü yaklaşım: “Malzemeleri temiz tutun; renkleri birbirine karıştırmayın; yere boya damlatmayın; mutlaka önlükleriniz üzerinizde olsun.” İstedikleri resmi yapmalarına izin verdikten sonra böyle kontrolcü bir tavır öğrencilerin sınıf temizliğini içsel motivasyonla değil, dış motivasyonla yapmalarına neden olacaktır.
• Destekleyici yaklaşım: “Bazen boyayı etrafa sıçratmak çok eğlenceli olabilir, ama onları kullanacak olan diğer çocukları da düşünerek malzemeleri ve odayı düzgün kullanmamız gerekiyor. Yoksa bir sonraki sınıf karışık ve kirli bir ortamda ders işleyemez.” Bu yaklaşımda ise, neden bir sınırlama getirildiğini anlayabilmeleri için öğrencilere bir gerekçe sunulmaktadır.
İçsel Motivasyon İçin “Yapıcı” Geri Bildirim
İçsel motivasyonda en önemli noktalardan biri yapıcı geri bildirim vermektir. Bu yaklaşımda önemli olan çocuğun kişiliğine saygı duymaktır. Çocuğun şahsına olan saygıyı korumaya yönelik gösterilen özen, bu saygının çocuk için gelişimsel bir hak ve gereklilik olduğuna duyulan inançtan gelir.
Örneğin, okul başarısızlığı ile ilgili olarak önce öğrencilerden kendi performansları, başka bir başarısızlık durumunda ne yaptıkları, sınavlara yönelik duygu ve düşünceleri vs. üzerine düşünmelerini isteyin. Güvenli bir paylaşımın gerçekleştiği durumlarda bu süreç genellikle problemin anlaşılmasına yardımcı olacaktır. Böylece öğrenci ihtiyaç duyulduğu şekilde desteklenebilir ya da yönlendirilebilir. Ardından “Bunun tekrarlanmaması için bir dahaki sefere ne yapabilirsin/yapabiliriz? Sana nasıl yardımcı olabilirim? Üzerinde konuştuğumuz şey hakkında biraz daha düşünmeni isterim. Daha sonra / yarın / uygun olan başka bir zamanda bir araya gelip üzerinde daha fazla konuşabiliriz. Bana x, y, z olmuş gibi geliyor. Bu olduğunda, bunun senin için ve başkaları için a, b, c gibi sonuçları var. Sen ne düşünüyorsun? Bunu doğru olarak anlıyor muyum sence?” gibi açık uçlu sorularla devam edin. Yapıcı bir geri bildirim, öğrencilere yardımsever ve yapıcı yetişkin desteği sağladığı gibi, sorumluluk alarak davranışlarını “düzeltme” imkânı da verecektir.
Oyunla Öğretim ve Motivasyon
Eğitimde bireyi istekli hale getirebilmek ve sosyal uyumu kolaylaştırabilmek amacıyla planlanan etkinliklerin ve oyunların öğrenci motivasyonu üzerindeki etkisi yüksektir. Özellikle farklı özelliklere sahip bireylerin grup üyesi olarak süreçlere katılımını kolaylaştırmaktadır. Farklı bir ortamdan, farklı kültürden yeni bir sosyal çevreye gelen, sosyal uyum zorlukları yaşayan öğrencilerin hazır bulunuşluklarını ve motivasyonlarını artırmak için dersin eğlenceli hale gelmesi, bireylerin grup süreçlerine katılımı konusunda yaşadıkları dirençlerini azaltmakla birlikte grup üyesi olarak ait olma duygularını arttıracaktır. Öğrenirken eğlenme ihtiyacının karşılanması ile birlikte öğrencilerin öğrenme ortamlarında yaşayabilecekleri kaygı ve stresin azalmasına katkı sağlayabilecek ve öğrencilerin sosyal uyumlarını hızlandıracaktır.
Sınıf içi etkinliklerde öğrencilerin kendilerini ifade edebilecek, konuşma becerilerini artıracak, özgüven gelişimlerine katkı sağlayacak etkinliklere yer vermek öğrencileri derse daha iyi motive edecektir.
Önemli bir öğrenme ve rahatlama aracı olan oyun, çocukların ortak bir paydada buluşmasının yanı sıra onlara halen çocuk olduklarını hatırlatacak, var olan sorunlarından geçici bir süre de olsa uzaklaşmalarını sağlayacak ve diğer çocuklarla buluşma fırsatı verecektir. Oyun dilinin evrensel olmasından dolayı öğrenmeler daha kalıcı hale gelebilir.
Öğrenme açısından zaman alıcı bir bilgiyi veya kelimeyi oyunla daha kısa bir zamanda ve merak uyandırarak öğretmek mümkündür. Oyun etkinlikleriyle birlikte akademik gelişimin yanı sıra sosyal ve duygusal gelişimin desteklenebileceği söylenebilir.
3. Eğitim ve Öğretimde İletişimin Önemi
İletişim karmaşık bir süreçtir. Eğitimde iletişim sürecinin işleyişinde kaynak öğretmen, alıcı öğrencidir. Bir öğretmenin eğitim lideri olarak başarılı olabilmesi, öncelikle sınıfındaki öğrencilerle iyi bir iletişim kurabilmesine bağlıdır. Kendine güvenen, uygun ortamı oluşturabilen, öğrencilerini tanıyan ve onların düzeyine uygun, anlayabilecekleri şekilde kendini açık, net ifade edebilen ve samimi davranan öğretmen etkili iletişim kurmakta zorlanmayacaktır. Öğretim ortamında öğrenciler ve öğretmenler birbirleriyle sözel ya da sözel olmayan yollarla iletişim veya etkileşimde bulunurlar. Öğretimin etkili olabilmesi, iletişim süreçlerinin iyi işletilmesine bağlıdır. Bu da iletişimin, iletişim becerilerinin iyi anlaşılmasını gerektirmektedir.
Sınıf içi iletişimde başarılı olabilmek için dikkat edilecek hususlar:
Etkin Dinleme: Bir kimsenin ilettiği sözlü mesajların arkasındaki sözel olmayan mesajları da doğru anlamaya etkin dinleme denir. Bu beceriyi kazanmak öğretmenin öğrencisini anlamasını kolaylaştıracaktır.
Ben Dilini Kullanma: Günlük yaşantımızda karşımızdakine yönelik olumsuz, kızgın duygularımızı dile getirmek için çoğunlukla “Sen zaten hep böyle davranırsın”, “Çok anlayışsızsın” gibi sen dilinin hâkim olduğu ifadeleri kullanırız. Sen diliyle gönderilen ifadelerin istenilmeyen davranışların ortadan kaldırılmasında çok az etkisi olmaktadır. Sen dilinin kullanılmasının, öğrenenin benlik saygısını zedelemesi ve öğreten ile olan iletişimi bozması açısından olumsuz etkileri fazlasıyla gözükmektedir. Sen dili yerine ben dili kullanıldığında ise öğrenciyi olumsuz olarak yargılayan mesajlar yerine, öğretenin sorun karşısındaki duyguları dile getirilir. Böylece öğrenen, doğrudan kendi kişiliğine yönelik olumsuz bir yargıyla karşı karşıya kalmadığı için öğrenenle öğreten arasındaki iletişim bozulmaz. Ben dilinin kullanıldığı mesajların etkili olabilmesi için üç öğeyi içermesi gerekmektedir: Sorun olan davranışın açık bir tanımının yapılması, sorun olan davranışın öğretmen üzerindeki etkilerinin belirtilmesi, o davranışa yönelik duyguların ifade edilmesidir.
Göz Teması: Kişiler arası ilişkilerde, iletişim kurulan kişinin doğrudan gözlerine bakmak genellikle “Sana ve senin anlattıklarına önem veriyorum” mesajının, sözsüz bir biçimde karşıya ifade edilişidir. Ayrıca ders anlatırken öğrencilerle göz iletişimi kurma, öğrencilerin konu üzerinde dikkatlerini toplamalarını kolaylaştıracaktır.
Bekleme Süresi: Yapılan araştırmalar cevap süresi için geçen zamanın artması ile verilen cevapların daha açıklayıcı ve üst düzeyde olduğunu göstermektedir.
Kişiler Arası Sosyal Mesafe: Birbirleriyle iletişim kuran kişiler algıladıkları yakınlık derecelerine göre aralarında “sosyal” bir mesafe bırakırlar. Araya konan mesafe arttıkça iletişim kuran kişiler arasındaki ilişkinin resmileştiği görülür.
Ayrıca aşağıdaki hususlara da dikkat edilmelidir:
a. Öğretmen konuşma yeteneğini geliştirmeli,
b. Ders iyi şekilde planlanmalı,
c. Öğrencinin ihtiyaçları, yetenek ve ilgileri değerlendirilmeli,
d. Öğrencinin ilgisini dağıtan durumlar ortadan kaldırılmalı,
e. Birden fazla duyu organına hitap eden araçlar kullanılmalı,
f. Zor ve karmaşık öğretim araçları kullanılmamalıdır.
4. Sınıf Kültürleri
En genel olarak üç sınıf kültürünün varlığından bahsetmek mümkündür. Bunlar:
Yarışmacı (competitive) sınıflar: Bazı öğrenciler kazanırken bazılarının kaybettiği ve kimin “en iyi” olduğunu ortaya çıkarmak için öğrencilerin birbiriyle yarıştığı sınıflardır.
Bireysel (individualistic) sınıflar: Diğerlerinin ne yaptığıyla ilgilenmeksizin kendi amaçlarını gerçekleştirmek üzere öğrencilerin tek başına çalıştığı sınıflardır.
İşbirliğine dayalı (cooperative) sınıflar: Grup üyelerinin ya birlikte kazandığı ya da birlikte kaybettiği, ortak amaçlar çerçevesinde birlikte çalışmayı gerektiren, üyelerin öğrenmede birbirlerine destek oldukları sınıflardır.
Sınıflarınız yukarıda belirtilen sınıf kültürlerinden birisini tam olarak yansıtıyor olabileceği gibi birkaçının karışımı şeklinde de olabilir. Yarışmacı sınıf kültürleri bireysel başarı ve kıyaslanmanın önemli görüldüğü sınıflarken, işbirliğine dayanan sınıf kültürleri öğrencilerin birbirlerini destekledikleri, bir bütün olarak öğrendikleri sınıflardır. Yarışmacı sınıf kültürlerinin en temel özelliği ödül ve cezaya bağlı dışsal motivasyonken, işbirliğine dayanan sınıfların temel özelliği meraka ve ilgiye bağlı olarak gelişen içsel motivasyondur. Kapsayıcı öğretimde yarışmacı değil işbirliğine dayanan sınıfların oluşturulması amaçlanır.
İşbirliğine Dayalı Sınıflar Oluşturmak İçin Bazı Stratejiler
1. Dönem başı ve sınıfınıza yeni üyelerin katıldığı zamanlarda sınıfınıza ait ritüeller oluşturabilirsiniz. Öğrencilerinize kendini önemli ve değerli hissettirecek farklı selamlaşma çalışmaları yapabilir.
2. Dönem başı ve sınıfınıza yeni üyelerin katıldığı zamanlarda sınıfın kapısına “Hoş geldin” yazısı asabilir ve bu konuda etkinlikler yapabilirsiniz.
3. Öğrenciler sınıflara girdiğinde aidiyet duygusu oluşturabilecek sınıf görselleri, öğrenci çalışmalarının yer aldığı panolardan faydalanılabilir.
4. Ders süreçlerinde gerek duyduğunuz zamanlarda çeşitli kaynaştırma oyunlarının oynatılması öğrenciler arasındaki bağların güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
5. Öğrenciler sınıfa girdiğinde bu sınıfta pozitif davranış kalıplarının önemsendiğini anlamalarını sağlayacak sınıf kurallarının yazılı olduğu poster gibi unsurların uygun yerlere asılması sağlanabilir.
6. Öğrenciler arasındaki paylaşımı ve olumlu iletişimi destelemek amacıyla “Sınıf Toplantıları” düzenlenebilir. Bu toplantılar tatil dönüşü, sınavlardan önce, öğrencilerin duygusal olarak etkilendikleri olayların ardından gerçekleştirilebilir (örneğin, milli maçlar, ulusal veya bölgesel bir afet sonrası gibi). Bu tür toplantılar sırasında öğrenciler sınıfça ya da küçük gruplar halinde duygularını paylaşarak “biz” duygusunu geliştirebilirler.
7. Dönem başlarında, ortalarında ve uygun gördüğünüz diğer zamanlarda sınıfın bir grup olarak neleri henüz yapamadığını ortaya çıkarmak amacıyla “Henüz …… yapamıyoruz” etkinliği gerçekleştirilebilir. Öğrencilerden sınıfça henüz neyi yapamadıklarını belirlemeleri istenir ve bu etkinlik süreç boyunca tekrarlandığında gelişim gözlenebilir. Örneğin “Sınıf olarak henüz piknik yapamıyoruz”, “Sınıf olarak henüz birlikte ortak karar alamıyoruz” gibi.
8. Dönemin başında öğrencilerin ortak noktalarını keşfetmelerini sağlamak amacıyla “Ben de” etkinliği gerçekleştirilebilir. Bu etkinlikte bir öğrenci “Ben mantı severim” dedikten sonra sınıfta mantıyı sevenler
“Ben de” diyerek karşılık verir. Bu şekilde sınıftaki herkes kendinin ilgilendiği ya da yapmaktan hoşlandığı hususları dile getirir ve ortak noktalar keşfedilebilir.
Olumlu Sınıf Kültürü Oluşturma Becerileri
• Bireysel farklılıkları öğren ve saygı göster.
Öğretmenin bütün öğrencilere aynı şekilde davranması zordur çünkü sınıfımızdaki her birey farklı ve özeldir. Biz eğitimciler bu farklılıklara duyarlı olmadan başarılı öğretim gerçekleştiremeyiz. Her öğrenci sınıftaki derse katılmak ister. Ancak bunun için onun ilgisine, bilgisine, gelişim düzeyine, zekâsına, öğrenme stiline uygun bir ortamın oluşturulması gerekmektedir.
• Öğrencilerin isimlerini öğren ve onlara isimleri ile hitap et.
İnsanlara isimleri ile hitap etmek, birçok iletişim engelinin aşılmasını sağlar. Bireyleri değerli ve özel hissettirmenin ilk yolu isimlerini öğrenmekten geçer. Sınıf ortamlarında ilk derslerimizde yapmamız gerekenler:
Her öğrencinin kendisini geniş olarak tanıtmasını sağlamak.
Öğrenciler hakkında, onların isimlerini hatırlatacak küçük notlar almak.
• Oturma düzenini ayarlamak
Her öğrencinin sınıf içerisinde sabit bir yeri olmamalıdır. Özellikle sınıf tartışmalarında masa ve sandalyelerin herkesin birbirinin yüzünü göreceği şekilde yeniden düzenlenmesi, sınıf içi iletişim ve etkileşimi güçlendirmek açısından iyi olacaktır. Sınıfı statik ve sıkıcı bir mekân olmaktan çıkartmalıyız.
• İlk derste öğrencilerden neler beklediğini açıkla.
Öğrenciler, öğretmenlerin gerek ders gerekse sınıf yönetimi konusunda kendilerinden ne beklediğini bilemezlerse huzursuz olurlar. Bu nedenle öğrenciler derse hazır gelme, sınıf tartışmalarına katılma, tartışmalarda kişilere yönelik saldırgan tavırlardan uzak durma, herkesin fikrine saygı gösterme, biri konuşurken diğer arkadaşlarının sözünü kesmeme davranışlarının açık bir şekilde kendilerine açıklanmasını beklerler.
• Öğrencilerle konuşmak için derse erken gelmek ve onlardan sonra çıkmak
Bu anlarda kurulacak küçük ilişkiler, olumlu bir sınıf iklimi yaratmanın başlangıcıdır. Öğrenciler burada ders içerisinde yaşanan süreçten daha iyi soru sorarlar, beklenti ve endişelerini dile getirirler. Öğrencilerimize daha geniş iletişim kuracakları zaman ve yeri söylemek kendilerini ifade etmeleri için olanak tanımak anlamına da gelmektedir.
• Öğrencilerin derse katılmaları için güvenli bir ortam sağla.
Hiçbir zaman öğrenci sorularını ve açıklamalarını gülünç bulmayınız (“Aptalca bir soru” gibi). Öğrencilerin anlamlı bulmadığınız sorularını yanıtlarken bireyin öğrenme isteğine, duygularına zarar verebileceğinizi hatırlayarak fikrinizi nazik bir şekilde açıklayınız. Sınıf içerisinde birbirimizi saygı çerçevesinde dinlemenin önemini vurgulamak için öncelikle öğretmen olarak kendimizin saygı duyması gerektiğini unutmamak gerekir. Her öğrenci ile göz teması kurmak derse öğrencilerin katılmasını sağlamak için büyük önem taşımaktadır.
Olumlu sınıf kültürü oluşturmanın belki de en önemli basamağını öğretmen olarak bizler oluşturmaktayız. Öğrenci öğretmenini severse dersi sever, arkadaşlarını sever, olumlu davranışlarımızı benimsediği gibi sınıf içerisinde yaptığımız olumsuz davranışları da benimseyecektir.
5. Güvenli Okul
Okul, öğrenci ve öğretmenlerin kendilerini fiziksel, duygusal ve sosyal anlamda güvenli hissetmesi gereken bir kurumdur. Okul ve çevresinde yaşanan olumlu yaşantılar öğrencilerin güven duygusunu geliştirebilirken, olumsuz yaşantılar bireylerin kendilerini güvende hissetmemesine ve okulla olan bağlarının zayıflamasına neden olabilir. Aynı zamanda bireyin yaşadığı güvensizlik duygusu ve tehditler olumsuz duygular yaşamasına, stresin artmasına, kaygı düzeyinin yükselmesine neden olabilir.
Okulda bireylerin güvenliğini tehdit edebilecek durumlardan bazıları şunlardır:
1. Şiddet
2. Zorbalık
3. Etiketlenme
4. Dışlanma
5. Alay edilme
6. Ad (lakap) takılma
7. Ayrımcılık
Okulda kendilerini güvende hissetmeyen bireylerin yaşayabileceği durumlardan bazıları şunlardır:
1. Okuldan soğuma ve okula gitmek istememe
2. Şiddet ve zorbalık uygulama
3. İçe kapanma
4. Akademik başarısızlık
5. Arkadaşlık ilişkilerinde problem yaşama
6. Depresyon
7. Kaygı
8. Uyku bozuklukları
9. Korku
10. Stres belirtileri
11. Öfke
12. Duygusal düzenlemede güçlük yaşama
13. Olumsuz duygular yaşama
14. Umutsuzluk
15. Çaresizlik
16. Olumsuz düşünceler geliştirme
17. Benlik saygısının düşmesi
Sınıf ortamında çocukların yaşadığı olayları ve bu olaylardan dolayı hissettikleri duyguları gözlemleyemeyebilirsiniz. Öğrencilerin yaşadıkları bazı olumsuzlukların ve gösterdikleri istenmeyen davranışların nedeni okulda ve çevresinde yaşadıkları güvensizlik duygusu olabilir.
Güvenli bir okul, eğitim öğretimin korkudan, şiddetten ve kaygıdan uzak, hoş bir ortamda gerçekleştirilebileceği bir yerdir. Böyle bir ortam, her öğrenci için kabul duygusunun hâkim olduğu eğitimsel bir iklim sağlar. Güven ortamı oluşmuş okul; zorbalıktan uzak, davranış beklentilerinin açık bir şekilde iletildiği, destekleyici ve özenli bir şekilde uygulandığı bir yerdir.
Güvenli okullarda okul çalışanları ve öğrencileri arasında olumlu ilişki bağları bulunur. Okulda şiddet ve zorbalık gibi istenmeyen davranışları önlemede en önemli etkenlerden biri okul çalışanlarıyla öğrencilerin kurdukları güven verici, destekleyici bağlardır. Bu sebeple öğrenciler ve okul çalışanları arasında pozitif ilişkileri geliştirmek gerekmektedir. Diğer gereklilikler tamamlanmadan, okulun havası pozitif yönde değiştirilmeden güvenlik sağlanamayacağı gibi güvenli okul ortamı da oluşturulması mümkün değildir. Çocuklar bekledikleri desteği okuldan göremezlerse, sosyal olarak istenen davranışları da göstermekte zorlanırlar.
6. Uyum
Uyum, bireylerin hem kendisi hem çevreleriyle olan ilişkilerinin dengeli bir şekilde sürdürülmesini sağlayan süreçtir. Bu dengenin sağlanması bireyin temel duygusal becerileri kazanmasını ve kendisi ile barışık olmasını gerektirir.
Duygusal olarak bireyler kendi duygularının farkına varır. Farkına vardığı bu duyguları tanımlamaya çalışır ve diğer insanların duygularını anlar. Kendi duygularını ifade ederek düzenler, bunu hayatına aktarır.
Çocuklar, duygu ve düşüncelerini sürekli insanlara anlatmak isterler. Çocuğun duygularını tanıması ve ifade edebilmesi oldukça önemli bir faktördür. Duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmenin çocuğa kazandıracakları şunlardır:
• Kendini ifade edebilme ve sorunlarıyla baş etme becerisi gelişir.
• Kendini değerli hisseder ve kendine güveni artar.
• Anlaşıldığını hisseder ve rahatlar.
• Özgürce düşünme, karar verebilme ve bu kararların sorumluluğunu alma becerisi gelişir.
• Olumsuz duygularını davranışlarına yansıtmaz.
• Çocukla anne baba arasındaki ilişki güçlenir.
• Empati yeteneği gelişir.
Okula uyum, çocuğun okul başarısını etkiler. Aynı zamanda sosyal davranışlar ve sosyal becerilerle de ilişkili bir kavramdır. Okula başlayan çocuk okula uyum gösterme, okulu sevme veya okuldan kaçma gibi davranışlarda bulunabilir. Çocukların okula uyum sağlamalarını etkileyen birçok faktör bulunmaktadır.
Çocuğun duygu, düşünce ve isteklerini ifade edebilmesini desteklemek için öğretmenlerin yapabileceklerine dair tavsiyeler:
• Çocuğun kendine ait duygu (neşe, mutluluk, öfke, korkma vb.), düşünce ve isteklerinin olabileceğini kabul etmelidir.
• Çocuk öğretmenin davranışlarını örnek aldığı ya da taklit ettiği için, öğretmenin kendi duygu, düşünce ve isteklerini açıkça ifade edebilmesi çok önemlidir. Öğretmen duygu, düşünce ve isteklerini uygun bir dille ifade etmelidir. Böylece çocuk, kendisi de duygu, düşünce ve isteklerini rahatça ifade edebilir.
• Çocuğa duygu ile duygusunu ifade ettiği davranış arasındaki farkı anlatmalı ve çocuğa kendisini ifade edebilmesi için zaman tanımalıdır.
• Örneğin, arkadaşı tarafından elinden oyuncağı alınan çocuğa sinirlenmesinin doğal olduğu anlatılmalı, ancak sinirlenmesi sonucunda arkadaşına vuruyorsa, vurmak yerine duygularını kelimelerle anlatmasının doğru olduğu öğretilmelidir.
• Çocuğu dinlerken baş hareketleri, “hımm, evet, anlıyorum” gibi ifadeler kullanarak çocuğa dinlenildiği hissi vermelidir. Çocukla empatik ilişki kurulmalıdır.
• Çocuğun söylediklerini dinlenken göz teması kurup, bedenini çocuğa yöneltmelidir.
• Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerini arkadaşlarıyla oynayarak, resim yaparak, şarkı söyleyerek, dans ederek ifade etmesi için cesaretlendirmelidir.
• Çocuk duygu, düşünce ve isteklerini ifade ettiğinde onu takdir etmeli, kutlamalıdır.
• Çocuğu duygu, düşünce ve isteklerinden dolayı yargılamamalı, eleştirmemeli, suçlamamalıdır.
• Çocuğun duygu ve düşüncelerini reddetmemelidir. Korkan bir çocuğa “Korkacak ne var?” demek gibi.
7. Çevresel Öğrenme Kaynaklarının Önemi
Eğitim öğretim alanındaki gelişmelerle birlikte öğrenme ve öğretme yöntem ve tekniklerinde de önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Bu faaliyetler artık okul içi ve sınıf ile sınırlı kalmayıp bu ortamların dışına taşmış ve faydalı olabilecek her türlü okul dışı öğrenme ortamlarından yararlanılabileceği düşüncesi gündeme gelmiştir. Bu kapsamda öncelikle okul ve sınıf içi olarak düşünülen öğrenme ortamları, okul dışı ortamları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Okul dışı öğrenme ortamı kavramı, okul sınırları dışında yer alan çeşitli yaşam alanlarından sanal ortamlara kadar birçok alanı kapsamaktadır.
Eğitimde en etkili stratejilerin; öğrencinin öğrenmede aktif olarak rol aldığı, yaparak yaşayarak öğrendiği, çevresiyle öğrendiği konuları ilişkilendirdiği ve sosyal yaşantısı ile bağlantılar kurduğu bir öğretim anlayışı olduğu düşünülmektedir. Bu anlayışın en etkili uygulanabildiği yöntemlerden biri ise, son yıllarda “Okul Dışı Eğitim, Sınıf Dışı Eğitim, Non-formal Eğitim, İnformal Eğitim” gibi tanımlamalarla gündeme gelen ve bilginin dış dünyaya temas ile alınması gerektiğini savunan okul dışı öğrenme yöntemleridir (Eshach, 2007).
Eğitim öğretim süreçlerinde yer alan ders/sınıf/okul dışı uygulama ve etkinlikler; gezi-gözlem ve arazi çalışmaları; sosyal, kültürel, endüstriyel ve bilimsel işlevli mekânlara yapılacak gezi ve ziyaretler (müzeler, doğa tarihi müzeleri, bilim ve teknoloji müzeleri, planetaryumlar, botanik bahçeleri, hayvanat bahçeleri, meteoroloji istasyonları, su arıtma tesisleri, barajlar, sanayi kuruluşları vb.); sanal gerçeklik uygulamaları; doğa eğitimleri, çevre kulüpleri etkinlikleri; doğrudan mekân ile ilgili ödev ve projeler; sportif etkinlikler; sosyal, kültürel ve bilimsel programlar (sergiler, toplantılar, kongre, panel, konferans ve sempozyumlar) ve yaşam boyu öğrenmeye yönelik mekânsal uygulamalar gibi çok geniş bir alanı kapsamaktadır.
Eshach (2007), okul dışı öğrenme ortamlarını non-formal ve informal öğrenme olarak iki kategoride sınıflamış ve bu durum Tablo 1’de gösterilmiştir. Non-formal öğrenme ortamları belirli zaman aralıklarında ziyaret edilebilen okul dışındaki kurumsal alanlar, informal öğrenme ortamları ise kurumsal özelliği olmayan yakın çevremizde her an ziyaret edilebilecek alanları vurgulamaktadır (Tal ve Morag, 2009).
Eğitim öğretim araştırmaları alanında yapılan içerik analizi araştırması sonucunda okul dışı öğrenme ortamlarından, non-formal öğrenme ortamlarından, gezi/doğa etkinlikleri ve müze/bilim merkezleri alanlarında; informal öğrenme ortamlarından ise sokaklarda/oyun alanlarında yapılan çalışmaların daha fazla olduğu görülmektedir. Alan yazında yapılan birçok araştırmanın sonucu olarak eğitim amaçlı müze gezileri ve doğa etkinlikleri ile oyun alanlarında yapılan etkinliklerin kalıcı bilgi sağlayan, tutum ve ilgiyi artıran, araştırma ve sorgulamaya dayalı öğrenmeyi geliştiren, her öğrencinin kendi hızında bilgi edinmesine yardımcı olan, öğrenmeyi motive eden, fen okuryazar bireyler yetiştirmeye olanak sağlayan ortamlar olarak ifade edilmektedir (Bozdoğan, 2008; Bozdoğan ve Yalçın, 2006; Melber ve Abraham, 1999). Bunlara ek olarak okul dışı öğrenme ortamlarına yapılan gezilerin formal eğitimi desteklemenin yanında akademik başarı ve tutumu olumlu etkilediği (Bozdoğan, 2008; Sturm ve Bogner, 2010; Şentürk ve Özdemir, 2014; Yavuz, 2012), öğrencilere deneyim, gözlem becerisi ve kalıcı bilgi kazandırdığı (Bozdoğan ve Yalçın, 2006; Tatar ve Bağrıyanık, 2012; Balkan Kıyıcı ve Atabek Yiğit, 2010), öğrencilerin günlük hayatla ilişki kurmasını kolaylaştırdığı (Ertaş, Şen ve Parmaksızoğlu, 2011; Tortop ve Özek, 2013), öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal yönde gelişimine katkı sağladığı (Berberoğlu ve Uygun, 2013; Güler, 2011; Tatar ve Bağrıyanık, 2012) ve öğrencilerde çevre bilinci oluşturduğu (Berberoğlu ve Uygun, 2013; Karataş, 2011; Yardımcı, 2009) bilimsel çalışmalarla tespit edilmiştir.
Özellikle fen ve sosyal bilimler eğitimi; günlük hayatla daha çok bağlantılı, soyut kavramların bulunduğu, canlı ve cansız birçok varlığı kapsayan, araştırma ve incelemeye açık alanlar olduğu için, bu derslerde okul dışı öğrenme ortamlarının kullanılması daha etkili sonuçlar vermektedir (Erten ve Taşçı, 2016).
Comments