Nedîm
Malumdur benim sühanım mahlas istemez
Fark eyler anı şehrimizin nükte-danları
diyen Nedim İstanbulludur. İstanbul kültürü ile bezenmiş ,ayrıca iyi bir medrese eğitimi almıştır.
18. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Imparatorluğu bir rehavet dönemine girmişti. Sanatkar ruhlu ve eğlenceyi seven bir padişah olan III.Ahmed ve onun sadrazamı Nevşehirli İbrahim Paşa zamanında İstanbul bir çok güzel saray, yalı, köşk, medrese ve bahçeler kazanmıştı. Buralarda yapılan eğlenceler, o dönem Istanbul'unu daha da muhteşem bir parıltılar dünyası haline getirmişti. "Lale Devri " adı verilen bu dönemde sanatçılar devlet adamlarının çok yakınında yer almışlar, şiirlerinde o günkü yaşantıyı dile getirmişlerdir.
Nedim, bu devirde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın yanından ayırmadığı yakın arkadaşıdır. Padişahın da sevgisini kazanmış, Sadabad eğlencelerinde, Çırağan safalarında, çeşitli ziyafetlerde, Boğaz gezmelerinde, bayram törenlerinde, helva sohbetlerinde yer almıştır.
Hattın gelicek aşıkına buse mukarrer
Helva gecesidir hatın ey lebleri sükker
Helvalara söz yok hepisi nazük ü şirin
Hoş cümlesi amma ki efendim leb-i dilber
Bu arada devlet tarafından kendisine verilen rütbelere, hediyelere, makamlara, şiirleri ile teşekkür etmesini bilen şair, sevincini ve memnuniyetini şöyle dile getirir.
Bir iki gün dideden oldunsa pinhan bari gel
Bir neşat-aver haberle hüdhüd-i bina gibi
Söyle kim milk-i Seba'nın var mı bir pirayesi
Kasr-ı zerrin-tak-ı Sadabad-ı nev-peyda gibi
Bahusus aram ede sadrında bir mihr-i kemal
Hazret-i Sultan Ahmed Han-ı milk-ara gibi
Hem anın dahi ola pişinde bir bedr-i tamam
Asaf Ibrahim Paşa'yı cihan-ara gibi
18. yüzyıl kültür ve medeniyet alanında da çok hareketlidir. İlk Türk matbaası kurulmuş, Yalova'da kağıt imalathanesi açılmış, İstanbul'da kumaş fabrikası kurulmuştur. Ayrıca bu dönemde çini imal edilmeye başlanmıştır. Bunlar Avrupa'dan geri kaldığının farkına varan Osmanlı'nın belki de ilk ileri hamleleridir.
Divan şiirinde çok verimli bir dönem olan bu günlerde bir çok şairler yetişmiş, hatta aralarında gizli bir rekabet oluşmuştur.
Osmanzade Taib adında o dönemde " Reis-i Şairan" unvanını almış bir şair, devirinin şairlerini bir şiirle tanıtmış, ama Nedim'den hiç bahsetmemiştir. Buna içerlenen Nedim şu mısralarla karşılık vermiştir.
Zahirde eğerçi cümleden ednayız
Erbab-ı nazar yanında liyk a'layız
Saymazsa hesaba n'ola ahbab bizi
Biz zümre-i şairanda müstesnayız
1730’daki Patrona Halil isyanı sırasında damdan kaçarken düşüp öldü. Öldüğünde 55 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Bir başka söylentiye göre aşırı içkiden yaşamını yitirdi. Bir diğer söylentiye göre de Damat İbrahim Paşa ve yakınlarının başlarına gelenlerden korkup hastalandı ve öldü. Düşüncesi yaşamak ve sevmek üzerine kuruluydu. İnsanı dünya zevklerinden yoksun bırakmaya çalışan dine dayalı görüşlere karşı çıktı. Yeni ve yerli bir edebiyat çığırı açtı. Dış dünyada gördüklerini, gözlemlediklerini izlenimleriyle birleştirerek bir bakıma resimleştirdi. Divan şiirine renk ve canlılık getirdi. Çağının güncel yaşantısını şiirleriyle çok iyi yansıttı. Dili, dönemin İstanbul dilidir. Şiirlerinde halk dili ve söyleyişlerini de sıkça kullandı. Hece vezniyle şiir yazan ilk Divan Şairi’nin Nedim olduğu söylenir. En başarı olduğu türler gazel ve şarkılardır. Eğlenceyi, uyuşturucuyu, kadınları sever. Şiirlerinde yansıttıklarında samimidir. Zengin bir tarih ve mitoloji kültürüne sahip olduğu biliniyor. Dilekçe, takriz ve mektup gibi düzyazı örnekleri de verdi.
NEVRUZÎYE
Hoşâ mübarek ü mesud ruz-i ferruh-dem
Zihi küşade ve dil-keş zamane-i hurrem
Bu ruz odur ki revadır makam-i hizmetde
Siphr-i pîr-i kuhlen-salin ola kameti ham
Bu ruz odur ki sabahında sad safa muzmer
Bu ruz odur ki mesasında bin ferah müdgam
Bu ruz odur ki sezadır olsa bir demine
Feda zamane-i sad Baykara vü müdde-i Cem
Bu ruz odur ki bu salin içinde rifatle
Bakılsa şöyle numayan durur misal-i âlem
Bu ruz odur ki anı takvim-i asman içre
Nişanlandı yine Bicis alıp eline kalem
Bu ruz odur ki yazıp namını flek ikbal
Dü nokta-veş kodu kaf üzre Ferkadana hem
Bu ruz odur ki onun sebhu talât-i canan
Şebi o talât-i zibada zülf-i ham
Bu ruz odur ki revadır anı müsahib-i çarh
Celâle medbe-i tarih edip kıla mu’lem
Bu ruz odur ki bu sal içre sadr-i zi-şana
Keremle eyledi teşrif Asaf-ı âzam
GAZEL
Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şişeden ruhsâr-ı al olmuş sana
Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu
Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana
Sihr ü efsûn ile dolmuştur derûnun ey kalem
Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana
Şöyle gird olmuş fireng-istan birikmiş bir yere
Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana
Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkilter suâl olmuş sana
Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana
Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden
La’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana
Yok bu şehr içre senin vasf ettiğin dil-ber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
GAZEL
Sînede evvel ne muhrik ârzûlar vâr idi
Lebde ser-keş âhlar âteşli hûlar vâr idi
Böyle bî-hâlet değildi gördüğüm sahrâ-yı aşk
Anda mecnûn bîdler dîvâne cûlar vâr idi
Ben bugün bir nev-bahâr-ı hüsn ü ân seyreyledim
Tarf-ı destârında sünbül gibi mûlar vâr idi
Sen yine bir nev-niyâz âşık mı peydâ eyledin
Kûyuna yer yer dökülmüş âb-ı rûlar vâr idi
Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçün hâmûşsun
Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar vâr idi
GAZEL Afet-i can dediler gamze-i celladın için Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşadın için Yazdı çün kilk-i kaza fitne vü âşûb emrin Ara yerini açık koydu senin adın için Çeşm-i ebrûya kafa-dârsın ey zülf-i siyah Sen ne kafirsin o kafirlere imdadın için Sen ki bülbül gül için nâle edersin bî-ferd Seni gülden ayırır nâle vü feryadın için Hey nesin sen ki duyup handeni kûh-sârda kebk Katı âvâz ile tahsîn okur üstadın için Çokdan ey kilk-i Nedimâ niçin oldun hâmûş Bizi hasrette kodun nazm-ı vev-îcâdın için GAZEL Bir söz dedi cânan ki kerâmet var içinde Dün giceye dâir bir işâret var içinde Mey-hâne mukassi görünür taşradan ammâ Bir başka ferah başka letâfet var içinde Eyvâh o üç çifte kayık aldı karârım Şarkı okuyup geçti bir âfet var içinde Olmakta derûnunda hevâ âteş -i sûzan Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işittik Tanhâca varıp Göksu'ya işret var içinde
MÜSTEZÂD
Ey şûh-i kerem-pîşe dil-i zâr senindir
Yok minnetin aslâ
Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir
Pinhân ü hüveydâ
Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var
Gül goncesisin gûşe-i destar senindir
Gel ey gül-i ra’nâ
Neylersin edip bir iki gün bâr-ı cefâya
Sabreyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
Ey dil tek ü tenha
Bir bûse-i can bahşına ver nakd-i hayâtı
Gel kaail olursa
Senden yanadır söz yine bâzâr senindir
Ey âşık-ı şeydâ
Çeşmânı siyeh-mest-i sitem kâkülü pür-ham
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dil-dâr-ı cefâ-kâr senindir
Bî-çâre Nedîmâ
GAZEL Bir nîm neş'e say bu cihânın bahârını Bir sâgar-ı keşîdeye tut lâle-zârını .... Bir dem mi var ki âh ederek anmaya gönül Ey serv-kad seninle geçen rûzigârını Şevk-ı tamâm va'de-i ferdâyı dinlemez Reşk ana kim cihanda bugün buldu yârını İran zemine tuhfemiz olsun bu nev gazel İrgürsün İsfahân'a Sıtanbul diyârını Düşmen ne denlü saht ise de şâd ol ey Nedîm Seng üzre gösterir zer-i kâmil iyârını GAZEL Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kafir Aman dünyayı yaktın ateş-i suzan mısın kafir Kız oğlan nazı nazın şehlevend avazı avazın Belasın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kafir Ne ma'na gösterir duşundaki ol ateşin atlas Ki ya'ni şule-i cansuz-ı hüsn ü an mısın kafir Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar Aceb bir şuha sende aşık-ı nalan mısın kafir Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kafir Şarab-ı ateşinin keyfi rüyun şul'elendirmiş Bu haletle çerağ-ı meclis-i mestan mısın kafir Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kafir Nedim-i zarı bir kafir esir etmiş işitmiştim Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kafir GAZEL Murâdın anlarız ol gamzenin iz'anımız vardır Belî söz bilmeziz amma biraz irfanımız vardır O şuhun sunduğu peymaneyi reddetmeziz elbet Anınla böylece ahd etmişiz peymanımız vardır Münasibdir dana ey tıfl-ı nazım hüccetin al gel Beşiktaş'a yakın bir hane-i viranımız vardır Elin koy sine-i billura rahm et aşıka zira Beyaz üzre bizim de pençe bir fermanımız vardır Güzel sevmekde zahid müşgilin var ise bizden sor Bizim ol fende çok tahkikimiz itkanımız vardır Koçup her şeb miyanın canına can katmada ağyar Be hey zalim sen insaf et bizim de canımız vardır Sıkılma bezme gel bî-gâne yok da'vetlimiz ancak Nedimâ bendeniz bir dâhi sultanımız vardır ŞARKI Bir safâ bahşedelim gel şu dil-i nâ-şâda Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a İşte üç çifte kayık iskelede âmâde Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan Mâ’-i Tesnîm içelim Çeşme-i Nev-peydâdan Görelim âb-ı hayât akdığın ejderhâdan Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Geh varub havz kenârında hırâmân olalım Geh gelüb Kasr-ı Cinân seyrine hayrân olalım Gah şarkî okuyub gâh gazel-hân olalım Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a İzn alub Cum’a namâzına deyu mâderden Bir gün uğrulayalım çerh-i sitem-perverden Dolaşub iskeleye doğru nihân yollardan Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a Bir sen ü bir ben ü bir murib-i pâkîze-edâ İznin olursa eğer bir de Nedîm-i şeydâ Gayrı yârânı bugünlük edib ey şûh fedâ Gidelim serv-i revânım yürü Sa’d-âbâd’a
Comments