Servet-i Fünun Şiirinin Genel Özellikleri
1896 yılında Recaizade Mahmut Ekrem’in teşvikiyle Tevfik Fikret’in Servet-i Fünun dergisinin başına geçmesi, önceleri bilim teknik alanında yazılar çıkan bu derginin bir edebiyat dergisine dönüşmesi Servetifünun Dönemi’ni başlatmıştır. Tanzimat edebiyatında gazetenin işlevi ne ise bu dönemde de dergi aynı görevi üstlenmiştir.
1901 yılına kadar aralıksız devam eden Servet-i Fünun dergisi, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” makalesi üzerine kapatılmıştır.
Servetifünun şiirinin en belirgin özelliği dilidir. Bu dönemde ağır, sanatlı ve kapalı bir dil tercih edilmiş, estetik anlayışlarına uygun ve müzikalite yönünden ahenkli kelimeler, tamlamalar kullanılmıştır.
Fransız şiirinin etkisiyle yeni imgelere yer verilmiş, bunun için o güne kadar kullanılmamış kelimeler, yeni üretilen tamlamalar tercih edilmiştir.
Servetifünun şiirinin temelini hayal-hakikat çatışması oluşturur. Şairler, hayali gerçeğe tercih ederler; gerçeklerden kaçıp hayallere sığınırlar. Bu da sanatçıların gerçek hayatın dışına çıkmalarına, bir hayal dünyası içinde gerçeklerden kopmalarına yol açar. İçe kapanık, toplumdan soyutlanmış bir şiir atmosferi ortaya çıkar.
Konular çoğu zaman, romantik bir atmosfer içinde ele alınmıştır; küçük şeyler ve eşya üzerine şiir yazma modası, onları büyük ve önemli konularda eser vermekten uzaklaştırmıştır. Genel olarak, platonik aşk, aile mutluluğu, doğa sevgisi, yaşanılan hayatın kirliliği, karamsarlık, hayal kırıklıkları, merhamet, hüzün, toplumdan ve gerçeklerden kaçış vb. temalar işlenmekle birlikte şiirin konusu genişletilmiş; en basit günlük olay, gözlem ve duygular bile şiir malzemesi olarak kullanılmıştır.
Eski şiirde anlam bir dize veya beyit içinde tamamlanırdı. Servetifünun Dönemi’nde ise şiir cümlesi bir dizeden başlayıp daha sonraki dizelere, hatta şiirin bütününe yayılmış (anjambman), nazım; nesre ve konuşma diline yaklaştırılmış, bunun sonucunda şiirle düzyazı arasında bir tür olan mensur şiir doğmuştur.
Şiirde ahenge çok önem verilmiş, ses ögesi öne çıkarılmış, yakın seslere sahip kelimeler kullanılarak aliterasyondan yararlanılmıştır. Böylece içerik ve biçimi ses uyumuyla kaynaştırmak amaçlanmıştır.
Şiirde tasvirlere geniş yer verilmiş, gözleme dayalı gerçekçi ya da tabloya dayalı doğa manzarası biçiminde şiirler yazılmıştır. Tablo altına yazılan bu şiirlere pitoresk (resimsi) şiir denir.
Divan şiirinde aruzun tek kalıbıyla yazılan müstezat nazım biçimi, serbest müstezata çevrilmiş; ölçü, ritim, ses, kafiye ve diğer ahenk ögeleri önemsenmiş, şiirin iç yapısını oluşturan unsurlar ihmal edilmemiştir. Divan şiiri nazım biçimleri yerine Batı edebiyatında yaygın olarak kullanılan sone, terzarima, triyole gibi biçimler kullanılmıştır.
Bu dönem şairleri parnasizm ve sembolizm akımından etkilenmiştir.
1901’de Servetifünun topluluğu dağılınca edebiyat dünyasında bir boşluk oluştu. Bazı genç sanatçılar 1909’da Hilal gazetesi matbaasında bir araya gelerek “geleceğin şafağı” anlamına gelen Fecriati topluluğunu oluşturdu. Sanat görüşlerini bir beyanname ile ortaya koyan bu topluluk Servetifünun’a benzemekten kendini kurtaramamıştır.
Aşk ve tabiat temalarını işleyen Fecriati sanatçılarının konuyu ele alış biçimleri; romantik ve gerçekten uzaktır. Şiirlerinde bireylerin psikolojik sorunlarına da yer verdiler.
Sanat anlayışları, dil ve üslup yönünden Servetifünun edebiyatına benzeyen Fecriati şairleri, şiirlerinde ağır, süslü bir dil kullanmışlar; Arapça, Farsça kelime ve tamlamalara sıkça yer vermişlerdir.
댓글