top of page

Sıfatlar (Önadlar) ve Sıfat Türleri

Güzel çiçek, kokulu elma, dokuzuncu sınıf, beş lira, şu ev... sözleri birer tamlamadır. İkinci sözcükler addır. Birinci sözcükler bu adların nasıl olduklarını gösteriyor, bu adları niteliyor: güzel, kokulu.


Sırasını, sayısını, yerini belirtiyor: dokuzuncu, beş, şu.


Varlıkları niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir. Sıfatlar görevleri bakımından ikiye ayrılır:

• Niteleme sıfatları

• Belirtme sıfatları


SIFAT TÜRLERİ


Niteleme Sıfatları

Nevin’in solgun yanaklarından akan yaşlar maşrapadaki bulanık suya karışıyor; ince dudaklarının kenarlarından sızarak boğuk hıçkırıklarla titreyen boynuna, göğsüne damlıyordu. (Reşat Nuri Güntekin)


Cümlede italik harflerle dizilmiş sözcükler, kendilerinden sonra gelen adları niteliyor; yani adların nasıl olduklarını gösteriyor. Varlıkları niteleyen; yani varlıkların durumlarını, biçimlerini, renklerini, özelliklerini gösteren sözcüklere niteleme sıfatı denir.


Sıfatların anlatıma kattığı değeri daha iyi anlamak için yukarıdaki örneği sıfatları atarak okuyalım. Eylem anlamlı iki sıfatı (akan, titreyen) atamayız. Buna karşılık solgun, bulanık, ince, boğuk sıfatları atılabiliyor; cümle bozulmuyor, anlatımda önemli bir aksaklık da olmuyor. Yalnız yanak, su, dudak, hıçkırık sözcükleriyle adlandırılan varlıkların nitelikleri, nasıl oldukları anlaşılmayacağı için imgede istenen biçimde canlandırılamıyor. Bu deneme gösteriyor ki birer soyut kavram olan sıfatlar -adlarla eylemler gibi- cümlenin ögesi değildir. Görevi, cümledeki adları - adların gösterdikleri varlıkları- türlü yönden tamlamaktır.


Belirtme Sıfatları

Nitelenmemiş, bir adla ya da belirtici bir sıfatla tamlanmamış adlar belirtisizlik içinde kalır:


Ağaç yeşeriyor, çiçek açıp meyve verecek.

Kuş uçacak.

Balık yüzer.


Bu cümlelerde adlar, nitelikleri gösterilmediği; yerleri, nicelikleri belirtilmediği için sınırsız bir genellik içindedir. Bu sınırsız genellik, daha çok belirtici sıfatlarla kısılınca varlığın tanınması kolaylaşır. Varlıkları türlü yönlerden belirten sözcüklere belirtme sıfatı denir. Belirtme sıfatları görevleri bakımından şu bölümlere ayrılır:


• İşaret (İm) sıfatları

• Sayı sıfatları

• Belgisiz sıfatlar

• Soru sıfatları


İşaret (İm) Sıfatları

Varlıkları tanıtmak, göstermek için en kesin yol jestlerdir. Ancak yazıda, jestler kullanılmadığı için sözcüklerden yararlanılır.


Bu ev, şu ağaç, o ırmak, o tepe, şu duvar, bu çocuk ... örneklerinde bu, şu, o sözcüklerini kullanırken, çok kez, işaret parmaklarımızla da varlıkları gösteririz.


Anlamca birbirine yakın olan bu üç işaret sözcüğü arasındaki ayrımlara dikkat edelim: bu çocuk, şu çocuk, o çocuk; bu ev, şu ev, o ev ...


Örneklerde de görüldüğü gibi “bu” sözcüğünü yakın için, “şu” sözcüğünü biraz daha uzak için, “o” sözcüğünü de daha uzak için ya da göz önünde bulunmayan varlıkları göstermek için kullanırız. Ancak bu kullanım ayrımı kesin değildir.


Eşit durumlarda bu sözcükler birbirinin yerine de kullanılabilir. Ancak geçmiş konular için “bu” , sonra gelecekler için “şu” ayrımının gözetilmesi doğru olur.


• İşaret sıfatlarının belirttikleri adlara, kavramlara duygu değeri katmak için kullanıldıkları da olur: Halk bizim için hâlâ o eski meçhul, hâlâ o çözülmez bilmece... (Falih Rıfkı Atay)


Ses yok, haber yok. Sessizlik ve habersizlik ümitsizliğe dönmek üzere. Neden susar bu Anadolu? Neden bir kelimesi duyulmaz bu Mustafa Kemal’in? Hilali Ahmer’e gidiyoruz düşünen düşünene. (Falih Rıfkı Atay)


• Yinelenen görevdeş ögeleri belirtirken anlatıma katılan duygu abartılmış olur:


Yanağı gülgûn ü lalin dudaklar

O simin sak o ter sib-i zenahlar.

(Aşıkpaşazade Tarihi, XV.)


• İşaret sıfatlarıyla belirttikleri adlar arasına tamlayıcı sözcükler girer: bu yaramaz çocuk, şu ele avuca sığmaz çocuk, o kırmızı boyalı ev ...

“İşte” sözcüğü işaret sıfatlarını pekiştirir: işte şu bahçe, işte bu adam ...


Sayı Sıfatları

Varlıkları, sayı ile ilgili çeşitli yönlerden belirten sözcüklerdir. Sayıların başlangıcı sıfırdır. Sayılar, sıfırın üstünde ve altında sonsuzluğa uzar gider. Dilimizde sayılar onlu düzene bağlıdır.


Asıl Sayılar: Varlıkların sayılarını bildiren sözcüklerdir: beş parmak, yetmiş iki kuruş, on bin altı yüz kırk kilo, beş buçuk milyon lira ...


Asıl sayılar yapıları bakımından üç çeşittir:

Bir sözcüklü sayılar: bir, beş, on, yirmi, doksan, yüz, bin ...

Sıfat takımı biçiminde olan çarpımlı sayılar: üç yüz, yedi bin, dokuz yüz, seksen bin, beş yüz milyon ...

Öbekleşmiş, toplamlı sayılar: on iki, kırk üç, altmış beş, yüz on dokuz, bin yüz kırk altı, üç bin altı, yüz otuz iki, kırk sekiz milyon dört yüz on altı bin sekiz yüz elli üç ...


• Asıl sayılar, varlıkların sayılarını belirttikleri için kurdukları tamlamalardaki adların çoğullanmaması gerekir. Ancak sayılar ve sayılarla kurulan sıfat tamlamaları birer toplam, birer deyim, birer terim değerinde klişeleşmiş olunca -ler ekiyle çoğullanır: kırklar, yediler, binler, on binlerin dönüşü, üç büyükler toplantısı, kırk haramiler, üç aylar, yedi deliler, Beşevler ...


• Sayı sıfatlarından sonra gelen adlar, daha önce geçen tümleyenlerine uymak için de çoğullanırlar: Size karşı erkeklerin haiz oldukları bir haklarını söyleyeyim. (Cadı , Hüseyin Rahmi Gürpınar)


• Asıl sayılar, üleştirme anlamında kullanılınca ya da ayrı varlıktaki sayı ile ilgili şeyleri anlatma durumunda olunca tümlenenler çoğul kullanılır:

Y. ile V. iki elleriyle kalçalarını tutarak sarsıla sarsıla gülüyorlardı. (Billur Kalp, Hüseyin Rahmi Gürpınar)


• Belirtme sıfatı “bir”den sonra kimi sözcüklerin çoğullanması anlatıma abartı katar: Ben onu bir yerlere içgüveyisi veremem. (Tutuşmuş Gönüller, Hüseyin Rahmi Gürpınar)


• Abartmayla çoğullanmış sayıların belirttikleri adlar da çoğul olabilir: Binlerle, binlerle liralar verdiler. (Eşkiya İninde, Hüseyin Rahmi Gürpınar)


Yarım, çeyrek gibi nicelik bildiren sözcükler de sayı sıfatı görevindedir: yarı m saat, yarım elma, yarı gece, çeyrek saat, iki buçuk kilo ...


• Asıl sayılarla belirtilmiş ölçü ve tartı tamlamaları birer belirtme sıfatı gibi kullanılır: üç metre kumaş, iki kilometre yol, on beş kilo şeker...


Sıra Sayıları: Varlıkların sıralarını belirten sayılardır: onuncu yıl, beşinci sınıf, yirmi sekizinci okul, altıncı ev ...


• Ünsüzle biten asıl sayıların sonuna -inci eki gelir: birinci, üçüncü, beşinci, dokuzuncu, sekizinci, yetmişinci, yüzüncü...


• Ünlüyle bitenlerde iki ünlünün yan yana gelmemesi için -i düşer: ikinci, altıncı, on yedinci, yirminci, ellinci ...


• Her ek gibi -inci eki de ünlüler uyumuna göre değişir: birinci, kırkıncı, dokuzuncu, yüzüncü ...


• Rakamdan sonra gelen nokta, -inci ekinin yerini tutar: XVII. yüzyıl, 3. sınıf, V. kilometre ...


“İlk” sözcüğü “birinci” sözcüğü yerine kullanılınca sıra sayısı görevinde kullanılmış olur.


“kaçıncı, onuncu, ortanca ...” sözcükleri de sıra anlamlıdır.


Üleştirme Sayıları: Varlıkların eşit bölümlere ayrıldığını belirten sayılardır: üçer elma, on ikişer lira, altışar dönüm, dörder arkadaş, yüz elli sekizer ...


• Üleştirme sayıları -er ekiyle türer. Bu ek, ünsüzlerle biten asıl sayılardan sonra -er; kalın hecelerden sonra -ar olur: birer, üçer, yüzer, biner; otuzar, kırkar, doksanar ...


• Çarpımlı sayılar “beş yüz-er, elli bin-er, sekiz bin-er...” veya “beş-er yüz, ellişer bin, sekiz-er bin ...” biçiminde türer.


Yarım, az, tek, kaç, çift, birkaç... sözcüklerinin üleştirme biçimleri de yarımşar, azar azar, teker, kaçar, çifter çifter, birkaçar ... biçimlerinde türer:


Birkaçar kadehle neşelendik.

(Eşkiya İninde, Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Bizim çifter çifter hizmetçimiz yok ya...

(Billur Kalp, Hüseyin Rahmi Gürpınar)


• “milyon, milyar...” gibi büyük sayılarla öbekleşmişlerde öncül sayılar üleştirme ekini alır: yedişer milyon, on sekizer milyar, sekiz yüz kırk altışar milyon...


• Üleştirme sayılarıyla kurulan sıfat tamlamalarında adlar çoğullanmaz: onar lira...


Kesir Sayıları: Varlıkların bölümlerini belirten sayı öbekleridir: dörtte üç, onda dokuz, yüzde on iki, binde bir, yüzde beş faiz...


• Kesir sayıları, birinci sayıya gelen -de ekiyle türer. -de eki, ünlülerin uyumuna ve ünsüzlerin benzeşmesine göre değişerek -de, -da; -te, -ta olabilir: binde altı, otuzda dört, dörtte iki, 10516’da 295 hisseli ...


-de ekini alan sayılar, varlığın kaça bölündüğünü, sonra gelen sayılar bundan kaç bölümün söylenmek istendiğini anlatmaya yarar.


Topluluk Sayıları: Topluluğu gösteren sözlerdir: ikiz kardeşler, üçüzlerin biri, dördüz doğurmak, Kanadalı beşizler...


Belgisiz Sıfatlar

Varlıkları tam olarak değil de aşağı yukarı belirten sözcüklerdir: birkaç öğrenci, bütün insanlar, bir kimse, her çocuk, başka gün, kimi kez, birçok, birtakım, herhangi bir, hiçbir, bazı, falan...


Belgisiz sıfatların belirttikleri adların çoğullanıp çoğullanmamaları kurallara bağlıdır:


Her, birkaç, hiçbir, her bir, herhangi bir, biraz ... sıfatlarının belirttiği adlar çoğullanmaz:

Her koyun kendi bacağından asılır. (Atasözü)

Seçimlerde hür vatandaşlık hakkını kullanan hiçbir seçmen seza görmez. (Falih Rıfkı Atay)


• Ancak daha önce geçmiş sözcüklerle uyum sağlanması için çoğullanması gereken cümleler olabilir:

Lord Byron gibi, Victor Hugo gibi Alfred de Musset gibi, her kitapları iki üç yılda bir kere üç yüz bin nüsha basılmakta olan ... (Namık Kemal)


Bütün, birtakım ... belgisiz sıfatlarının tamladığı adlar çoğul olur: bütün insanlar, birtakım kimseler ...


Bir sözcüğünün cümleye kattığı anlama göre vurgusu da farklı olur:

Bir kalem aldım. Vurgusuzdur (herhangi bir anlamında), belgisiz sıfattır.

Hastanın yanında bir kişi kalabilir. Vurguludur, sayı sıfatıdır.

Bir fırtına, bir sağanak, bir dolu!.. Nereye sığınacağımızı bilemedik. Kuvvetli belirtme vurgusuyla söylenir, abartılı bir niteleme özelliği vardır.

Bir ev almış ki görmelisin. Çok güzel anlamında niteleme özelliği vardır.


Soru Sıfatları

Varlıkların durumlarını, yerlerini, sayılarını soru yoluyla belirtmek için kullanılan sözcüklerdir.

Nasıl çocuk? Hangi okul?

Kaç kuruş? Ne zaman?

Ne biçim söz? Ne türlü davranış?


Ne sıfatının soru görevinden sıyrılarak anlatıma abartı kattığı sık görülür:

Ne şandır hak yolunda halka bezl-i can edip durmak

Ne devlettir şehid-i zi-hayat olmak bu âlemde. (Namık Kemal)


Ne soru sıfatı “kadar, denli, gibi, biçim...” sözcükleriyle öbekleşebilir:

Ne kadar para verdiniz?

Ne gibi kitaplar aldınız?


Ne sıfatı ile kurulan yanıtsız soru takımları olumsuzluk anlamı sezdirebilir:

Ne çare? (Çare yok.) Ne hakkı var? (Hakkı yok.)

Ne fayda? (Fayda yok, faydasız.) Ne vazifem? (Vazifem değildir.)


Kaç sözcüğü varlıkların sayılarını belirtme sorusudur; eklerle türeyerek sıra, üleştirme ve kesir sayılarını bulmamıza yardımcı olur: kaçıncı kat, kaçar lira, kaçta kaç hisse...


Unvan (San) Sıfatları

İnsanların rütbe, derece, görev ve sosyal durumlarına göre adlarına takılan saygı ve tanıtma sözleridir. Bu sıfatlar da bir çeşit niteleme sıfatıdır.


Unvan sıfatlarının adlarla kullanılışları şöyledir:


• Unvan sıfatları, bütün sıfatlar gibi adlardan önce gelir: Bay Turgut, Bayan Sevim, Şehzade Cem, Aksak Timur, Yıldırım Beyazıt, Deli Petro, Doktor Baykal, Mareşal Çakmak, Ulu Önder Atatürk...


• Ancak adlardan sonra gelen unvan sıfatları da vardır: Namık Kemal Bey, Nigar Hanım, Ali Dayı, Zeynep Hatun, Ziya Paşa, Ahmet Mithat Efendi, Dursun Onbaşı, Mehmet Ağa, Elif Bacı...


• Hem addan önce hem de sonra gelen unvan sıfatları da vardır: Sultan Murat, Kösem Sultan, Fatih Sultan Mehmet, Valide Sultan; Oğuz Han; Han Ahmet; Çelebi Mehmet, Evliya Çelebi; Osman Gazi; Gazi Osman Paşa; Ali Hoca; Hoca Ali...


Pekiştirmeli Sıfatlar

Sıfatlar, belirteçlerle derecelendikleri gibi kimi ön eklerle de pekiştirilir: yemyeşil ova, ipince bir kalem, tertemiz, kaskatı, bembeyaz, besbelli, apak...

Bitkin bedeni ile dipdinç dimağı, karşımda müthiş tezat hâlinde duruyordu. (Atatürk’ün Hastalığı, Ruşen Eşref Ünaydın)


• Bazı niteleme sıfatlarının ilk ünlü sesine kadar olan kısmı /m/, /p /, /r/, /s/ harflerinden uygun olanı ile kapanır ve bir ön ek biçimine gelerek sıfatın başına eklenir: bem-beyaz, kıp-kızıl, ter-temiz, dos-doğru...


• Bir ünlü ya da bir -ıl artmasıyla şu biçimde pekişenler de vardır: sapasağlam, düpedüz, çırılçıplak, yapayalnız...


• Bunlara yakın biçimde öbekleşmiş adlar da vardır: güpegündüz, tortop, çepeçevre...


• Sıfatlar, kendilerinden yapılmış bu ön eklerle pekiştirildikleri gibi yinelenme (ikileme) yoluyla da pekişirler: kara kara gözler, iri iri karpuzlar, türlü türlü insanlar...

Kızıl kızıl develer. (Dede Korkut)

Serin serin Kapalıçarşı

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa

Güvercin dolu avlular

(Orhan Veli Kanık)


• İkileşmiş adlar da pekiştirme sıfatı olarak kullanılabilir:

Tavla tavla şahbaz atlarım sana binit olsun.

Katar katar develerim sana yüklet olsun. (Dede Korkut)


• Yinelenen sıfatların birincisine soru eki katılınca pekiştirme daha canlı olur:

Burada (Bolu ormanlarında) ikinci bir Bursa doğuyor. Bir Bursa ki havası, fırdolayı çam ormanlarıyla çevrilmiş olmasından ve denize 710 metre yükseklikte bulunmasından dolayı temiz mi temiz, sağlam mı sağlam... (Refik Halit Karay)


• Yinelenmiş adlar -ikilemeler- da çokluk bildiren pekiştirme anlamlı sıfat olur: kucak kucak çiçek, avuç avuç para, bardak bardak şerbet, dilim dilim kavun...

Salkım salkım tan yelleri estiğinde... katar katar develer... (Dede Korkut)


• Yakın anlamlı sözcüklerin yinelenmesiyle ve yakıştırma ikizlemeleriyle de pekiştirme anlamı elde edilir: anlı şanlı bir zafer, iri yarı bir genç, kırık dökük, yarım yamalak, abuk sabuk, süklüm püklüm, yorgun argın, ulu orta, kaba saba, açık saçık, boz bulanık, kara kuru, irili ufaklı, ileri geri...


• İkileme ve ikizleme biçiminde belirteçler de pekiştiricidir:

Derin derin düşündü. Üçer üçer sıralandık.

Koşa koşa gidiyorduk. Ağlaya sızlaya anlattı.

Düşe kalka hasta-i gam...

(Şeyh Galip, XVIII.)


Küçültme Sıfatları

Sıfatların anlamları, dereceleme ve pekiştirme yollarıyla kuvvetlendiği gibi eklerle de küçültülebilir: güzelce ev, kısacık boy, ekşimsi, mavimtırak...

Yukarıdaki örneklerin anlamı şudur:

Güzelce = oldukça güzel, kısacık = hayli kısa, ekşimsi = biraz ekşi, çok ekşi değil; mavimtırak = maviye çalar...


• Küçültme ekleri örneklerde görüldüğü gibi -ce, -cik, -imsi, -(i)mtraktır. Bu eklerden -ce, ünlü uyumuna ve ünsüzlerin benzeşmesine göre değişerek -ce, -ca, -çe, -ça olur: serince, uzunca, sertçe, yıkıkça, düzgünce, genişçe...


• Bu ekin konuşma dilinde -cene biçiminde uzatılmışı da görülür: güzelcene, düzgüncene...


-cik eki, ünlü uyumuna ve benzeşmeye göre değişebilir; -cek de olur. Sözcük sonlarındaki /k/ çok kez düşürülür: kısacık, yavrucuk, yavrucak, büyücek, çabucak, ufacık...


• Bir heceli birkaç sözcükte, ekten önce /i/, /a/ geldiği görülür: bir-i-cik , az-ı-cık, dar-a-cık...


• Küçük, kısa, ufak, az gibi aslında küçüklük anlamı veren sıfatlara -cik eki aşırılık anlamı katar: küçücük = çok küçük, ufacık = çok ufak, azıcık = çok az, körpecik = pek körpe...

İçinde ılık, incecik bir ürperti vardı... (Yer Demir, Gök Bakır, Yaşar Kemal)


-cik eki, “bura, şura, ora” adıllarına yakınlık anlamları katar: Şuracıkta, köşe başındaki evde.


-cek eki zaman belirteçlerini de pekiştirir: demincek, çabucak...


• Ekin -cecik, -cicik biçiminde uzadığı da olur: hemencecik, ufacıcık, yakıncacık...


-(i)msi eki, sözcüklerin son hecesine uyar. Ünlülerle biten sözcüklerde /i/ düşer:yeşil-imsi, mor-umsu, sarı-msı, mavi-msi, acı-msı, kekre-msi, tatlı-msı, kadife-msi, köylü-msü, çoban-ımsı...


-si olarak da kullanımı vardır:

Bu kır saçlı adamın çocuksu hâllerinden hoşlandığı için... (Nilgün, Refik Halit Karay)


-(i)mtırak eki ünlü uyumuna aykırıdır. İnce ünlülü sözcüklerden sonra da kalınlığı değişmez: ekşimtırak, acımtırak...

Comments


bottom of page