Tanzimat Edebiyatı
Batı tarzında okulların açılması, yurtdışına öğrenci gönderilmesi, gazetelerin yayımlanması, yabancı tiyatro topluluklarının İstanbul’a gelip oyunlar sergilemesi, batı uygarlığının pencerelerini açmıştır. İşte 1938-1860 yılları arasında, bu ortamda yetişmiş aydınlar, 1860’tan sonra batılılaşmayı siyaset, toplum ve edebiyat olmak üzere üç alanda birden sürdürdüler. Edebiyatta batı etkisinin görülmeye başladığı bu döneme Tanzimat Edebiyatı diyoruz. Tanzimat Edebiyatının başlıca şair ve yazarları önce gazetelerde dilin ve edebiyatın nasıl olması gerektiğini tartışmışlardır. Dönemin en önde gelen kişiliği Şinasi, Agâh Efendi ile birlikte çıkardıkları Tercüman-ı Ahvâl (1860) ve yalnız başına çıkardığı Tasvîr-i Efkâr’da Batı uygarlığına ulaşmak için bilgisizlikle yobazlığın ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuş; bunun için, gazete aracılığıyla halkın düzeyini yükseltmeye çalışmıştır. Bu sırada halkın analayabileceği bir dile gereksinim duymuş ve yeni, yalın bir düzyazının ortaya çıkmasına önayak olmuştur. Namık Kemal ise “Lisan-ı Osmanî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazatı Şamildir” (Tasvir-i Efkâr, 1866) adındaki uzun makalesinde yapaylığı, gerçeğe dayanmaması nedeniyle Divan Edebiyatını eleştirir. Türk edebiyatının yeniden düzenlenmesi gerektiğini öne sürer. Bunun da yazı dilinin konuşma diline en kısa sürede dönüştürülmesiyle olabileceğini belirtir. Ayrıca N. Kemal, edebiyatın bir ulusun devamının güvencesi olduğunu öne sürerek, edebiyatta toplumsal yarar arama ilkesini ortaya koyar. Ziya Paşa, ünlü Şiir ve İnşa makalesinde Divan Edebiyatının ulusal bir edebiyat olmadığını, çağdaş Türk edebiyatının Halk edebiyatına dayanarak kurulabileceğini ileri sürer. Halkın düzeyine ve ifade biçimine gidilmesi gerektiğini savunur. Görüldüğü gibi bu dönemin edebiyatçıları Batı edebiyatını örnek alırken, halkın analayabilecği yeni bir dil ve anlatım da aramışlardır. Bu dönemde Türk edebiyatında en dikkat çekici yan, yüzyıllardır ilk kez edebiyatın toplum hizmetine girmesi olmuştur. Artık edebiyat, eski edebiyatın soyutluğundan, kalıplarından kurtulmuştur. Böylece sanatçılar için daha özgür, yaratıcı olmanın yolu açılmıştır.Tanzimat edebiyatında 1875’e dek toplumsal yarar ilkesi geçerli olmuştur. Bu yıldan sonra ise romantizmin etkisi kendini gösterir. Batıya yönelme ile birlikte aydınlar bir Avrupa dili, özellikle de Fransızcayı öğrenme çabası içine girdiler. Böylece Fransız kültürü ve edebiyatından etkilenme başladı. Şair ve yazarlar bir yandan eski edebiyattan farklı ürünler verirken, bir yandan da çeviriler yapmaya başladılar. Önce, Fransa’da öğrenim gören Şinasi’nin Fransız şairlerden çevirdiği şiirleri kitaplaştırdığını görüyoruz. Terceme-i Manzume (1858). Sonra, bir devlet adamı olan Yusuf Kâmil Paşa bir Fransız romanı olan Telemak’ı çevirerek yayımlamıştır (1862). Bunu dünyaca ünlü Sefiller, Robinson Cruzoe, Monte Cristo gibi romanların çevirileri izler. Tanzimat edebiyatının genel özelliklerini şöyle özetlemek mümkündür:
Batı etkisiyle oluşturulan Tanzimat edebiyatı, Batılı edebiyata yakışır biçimde, sanatın dilini ve toplumsal yararlılığını tartışarak başlatılmıştır. İlk resmi olmayan gazete bu dönemde çıkartılmış; gazete aracılığı ile halkın bilinç düzeyini yükseltmek amaç edinilmiş; Divan edebiyatı konuları bırakılarak özgürlük, vatan, adalet, eşitlik… gibi konular işlenmiştir. Aydınlar, Halk edebiyatı ürünlerinden ve dilinden yararlanmışlar, fakat teknik açıdan Divan şiirinin etkisindedirler. İkinci dönemde, siyasal baskı ile halka açılamayan sanatçılarda, dil yeniden konuşma dilinden ayrılır, fizik ötesi konular işlenir. İçeriğe göre biçim çalışmaları yapılırken, şiire ailenin girmesi de bu dönemdedir. İlk mensur şiir denemeleri yapılır. Batılı anlamda roman, öykü, tiyatro çalışmaları 1860’tan sonra Batıdan çevirilerle başlar, adaptelerle tür bilgileri pekiştirilir, sonra da yerli konular işlenir. İlk uygulamalarda teknik yanlışlar vardır. İçerik olarak batılılaşmanın yanlış anlaşılması, cariye, köle kadınlar ve aile sorunları, aşk, tarih olayları… gibi konular işlenir. Düz yazıda sadeleşme bu dönemde başlar. 1875’ten sonra edebiyatımız Fransız romantiklerinin etkisine girer. Karagöz, Orta Oyunu yanında Batılı tiyatrolar gösterilmeye başlar. Tiyatroya halk okulu anlayışıyla yaklaşılır. Ayrıca hiciv, edebi eleştiri, edebiyat tarihi, makale, fıkra, deneme… türleri işlenir.
Comentarios